Siyaset yazmayayım diyorum, tarih yazılarına yoğunlaşayım, zira siyaset hızla değişen kısa ömürlü bir olgudur; gerçektir, ancak kalıcı değildir. Tarih yazıları ise uzun soluklu, kalıcı ve yönlendiricidir. Ayrıca da ihtisas alanımdır.
Böyle düşünmeme rağmen her defasında bir mecburiyet, hatta mahkûmiyet yoluma çıkıyor, siyaset yazmak zorunda kalıyorum…
Şuna inanıyorum ki, “münevver” olmanın şartı, “muhalif” ya da “yandaş” olmak değil, hangi safta durursanız durun, hakperest uyarılar yapmaktır.
Çünkü hepimiz aynı gemideyiz ve hepimiz tarihe (geçmişe ve geleceğe) karşı sorumluyuz. İkaz görevimizi yapmamak sorumluluktan kaçmak anlamına gelir. O zaman da varlık sebebimiz tartışılır.
Bizde bunlar pek (hattâ hiç) dikkate alınmaz. “Muvafıklar” çalakalem överken, “muhalifler” çalakalem söver! Her iki yaklaşım da “hastalıklı”dır! Ne yazana katkı verir, ne muhatap alınan siyasetçiye (ya da siyasi iktidarı) fayda sağlar.