Hasta... Yıldırım Akbulut... Bir zamanlar Başbakan'dı.
Eşi... Saime Hanım başucunda.
Doktor olan kızı... Babasının yanında.
"Geçmiş olsun" dedik.
Biraz da sohbet ettik... "Dünü, bugünü" konuştuk... "Hastanın yüzü gülsün, biraz morali yükselsin" diye.
"Hastane... Doktor... Sağlık personeli... Sağlık hizmeti" iyi... Hastaneye gelen memnun... Herkesin söylediği şu:
Allah devlete zeval vermesin.
***
Yorumsuz... Bir siyaset masalı
Masal dememiz sözün gelişi... Aslında "Bir siyaset gerçeği" demek daha doğru... Ya da "Bir Türkiye gerçeği."
Kitapta (Off The Record/Turkuvaz Kitap) da var... Dün hastane sohbetinde de sözünü ettik, gülüştük.
Yıldırım Akbulut... Milletvekilliği... İçişleri Bakanlığı... Meclis Başkanlığı... Başbakanlık yaptı.
Sonra... "Bütün unvanlar" geride kaldı.
Ve... Seçim zamanı... "Milletvekili adayı" Yıldırım Akbulut, Erzincan'da kürsüye çıktı... Dedi ki:
Kalabalığın içinden bir Erzincanlının gür sesi yükseldi:
-Biraz yeseydin, biraz yedirseydin de şimdi buraya Başbakan olarak gelseydin.
Bu sözler üzerine... Öyle bir alkış tufanı başladı ki... Gök gürültüsü gibi.
***
Zeytinyağı
Hasta ziyareti kısa sürer... Hele de hasta yoğun bakımdaysa.
Ama... Hastanede "Uzun süre" kaldık.
Yıldırım Akbulut bırakmadı... "Sohbet ona iyi geldi."
Balıkesir'de evi var... Ayvacık ilçesinin bir köyünde... Çevresi zeytinlik.
Kasım ayında Yıldırım Akbulut'un köyde işi ne?
"İşi" şu... Zeytin toplanacak... Zeytinyağı yapılacak... Yıldırım Bey de "Ankara'daki dostlarına... Eski siyaset arkadaşlarına" zeytinyağı getirecek... "Çam sakızı, çoban armağanı... Dostlar beni hatırlasın."
Ama... Köyde bir kalp krizi.
Ayvacık'ta ilk müdahale.
Sonra... Acil olarak helikopterle Ankara'ya transfer.
Durumu... Öyle üç günde, bir haftada iyileşecek gibi değil.
Yıldırım Bey "Beni bir aydan önce çıkarmayacaklar" dedi.
Allah şifasını versin.
***