Yürek yakan mektuplar dur-durak vermeden yağıyor. "Cezaevi mektubu görülmüştür" damgalı yeni bir mektup beni alıp Mehmet Niyazi'nin ölümsüz eseri Çanakkale Mahşeri'ndeki muhteşem sahneye götürdü. Çanakkale Savaşlarından 10 yıl sonra bölgede araştırma yapan yabancı bilim adamları fakir bir köyde mola verirler... O günleri yaşayanlarla sohbete başlarlar. Yaşlı bir nineye "O günden bu yana neler kaldı?" sorusunu yöneltirler. Eşi ve oğullarının şehit olduğunu geriye onlardan yetimler kaldığını vurgulayarak, torunlarına seslenir. Tehliz olarak nitelendirilen çuvaldan kıyafetlerle üç yetim koşarak gelir. Boy sırasına girip mahcup bakışlarla konukların karşısına geçerler. Mehmet Niyazi elleri titreyip, göz yaşlarına hakim olamayarak bu yetimlerin isimlerini yazar:
"Gazanfer, Muzaffer, Cihangir..."
Dünyanın hiç bir ülkesinde savaşta milyonlarca askerini yitirip de "zafer"e olan inancını yitirmiş başka bir millet yoktur. Yetim çocukların isminde inancını yaşatan millete sadece "Türk" denir... 6 Şubat'ta bu sütunda yayınladığım fotoğrafın altına şehit Cihangir Çubukçu'yu yazmıştım. O fotoğrafta şehit olanlar, hapiste olanlar, görevde şehadeti bekleyenler ve tutuksuz yargılananlar vardı. Her birinin isimlerini tek tek bilerek yazmadım. Ardından çeşitli açıklamalar geldi. Cihangir Çubukçu'nun resmi bölük komutanı da benimle görüşenin kendisi olmadığını özellikle vurgulamış. Doğru M.N Yüzbaşı ile görüşmedim. Askerlikte "Komutan" üsttür... Şehidimizin üst rütbelilerin tamamı benim için "Komutanı"dır. Nitekim 15 Temmuz'da haksızca tutuklanarak yargılanan genç subaylar, yıllar öncesi aynı okulda öğrenim gördüğümüz için bu satırların yazarını "Ağabey" olarak görüp, içlerini döküyorlar. Yaşadıkları haksızlıkları dile getirmem için mektup yazıp sessiz çığlıklarının sesi olmamı talep ediyorlar. İşte onlardan biri daha Cihangir Çubukçu'nun sınıf-sıra arkadaşı, adaşı. O resmi bir defa daha paylaşıp, tutuklu Teğmen Cihangir Can'ın satırlarını paylaşalım.
"Sayın Komutanım;
Bugün (06.02.2018) Yeniçağ gazetesinde şehit kardeşim, adaşım, devre arkadaşım Cihangir hakkında yazmış olduğunuz ve sesimizin bir nebze olsun duyulmasını sağladığınız yazınızı okudum. Yazınızda yer alan "iyi bakın" dediğiniz fotoğraftaki kişilerden biri de benim. Ben de adaşım, kardeşim Cihangir gibi vatan, millet ve vazife uğrunda seve seve can vermek için yemin ettim ve şehidimiz ile aynı sınıfta 4 sene boyunca sıra arkadaşı olarak eğitim gördüm. Hatta Harp Okulu bittikten sonra Kara Havacılık Okulu'nda da beraberliğimiz devam etti. Ancak eğitimin bir aşamasında şehit kardeşim, adaşım ile yollarımız ayrıldı. Ama gönüllerimiz hâlâ vatana hizmet etme duyguları ile beraber çarpıyordu,
Ben kursa devam ederken bir gece nöbet tutacaksınız diyerek biz kursiyerleri birliğimizin içinde görevlendirdiler. Bulunduğum birlikten hatta binadan dahi hiç çıkmadım ve sadece birliğimde nöbet tuttuğum için 18 aydır tutukluyum.