Geçen hafta 10 Ocak Dünya Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla
iletişim fakültelerinin gazeteci adayı genç öğrenciler anket yapmak
için aradı. İnternet üzerinden 40'a yakın soruyu cevaplandırmıştım
ki, özelden "Meslekdaşlarınıza tavsiyeleriniz?" sorusunu
yapıştırdılar. Alem çocuk bunlar, orantısız zekaya sahipler. Bir de
arkalarından "Z kuşağı" geliyor. Tatminkar cevap vermek zor. Yine
de tereddüt etmeden "Vasiyetlerini yazsınlar!" diyebildim. Belli ki
soğuk duş etkisi yapmış. Bir anda on-line soru bombardımanına
uğradım. Sadece "5N1K" değil, basın tarihinden, Cumhuriyetteki
gelişmeler, hapisler, mahkemeler, gözaltı, tutuklama, dayak yeme,
suikaste uğrama, bomba ile havaya uçurulmaya, özel hayata dair
yüzlerce soru. Tek tek yanıtlamak mümkün değil. Kontra soru ile
kısa kesmeyi tasarlayarak: "Aranızda kaç kişi, Hasan Tahsin olmayı
göze alır? İlk kurşunu sıkmayı göze alan kaç yürek var?" dedim.
Sonuçları paylaşmam mümkün değil. Anket sonuçlarının sağlıklı
olabilmesi için çapraz sorgulamaların neticesini görmek şarttır.
Bunu yine üniversitelerimizin bilimsel metod ile yayınlaması
gerekir.
***
Tartışma had safhaya ulaştığı sırada, zaman darlığı bahanesi ile
sanal toplantıdan ayrılmak istemiştim ki: "Peki ya siz vasiyetinizi
yazdınız mı?" suratıma tokat gibi patladı. Bir nevi ofsayta düştüm.
25 yıl önce oğlum olacağını öğrendiğimde doğmamış bebeğe günün
birinde yaşayabileceği cenaze törenim de yapacağı konuşmayı yazıp
posta ile göndermiştim. Halen saklıyor... Arada bir de gülüyor...
Ancak "Vasiyet" yazmadım... Zaman zaman sözlü olarak duygusal
ortamlarda konuşmuş olsam da yazıp, notere tasdik ettiremedim.
Sevdiğim, sıkça kullandığım: "İnsanlar sözleri ile, hayvanlar
boynuzlarıyla bağlanır" özdeyişini yerine getirme zorunluluğum
doğmuş oldu. Hele hele gazeteciler hemen her gün hedef
gösterilirken vasiyet aynı zamanda ihtiyaç oldu. Canım memleketimin
önemli siyasi partisinin lideri seçimlerden bir gün sonra kendisine
yandaşlık, hükümete yalakalık yapma...