Ali Suat Ertosun'u sevgili Şahap Yürekli sayesinde tanıdım. Türk hukukunun yüz akıdır. Bir kaç defa bu sütunda tesbitlerini paylaştım. Hukukun zirvesinde bir ismin adalet arayışı endişe verici, adalete en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerde sözü yine Ertosun'a bırakacağım:
12 Eylül 1980 ihtilalinden önce Uşak ilimizin Ulubey ilçesine hâkim olarak atanmıştım. Ulubey marjinal sol literatürün söyleyişiyle kurtarılmış bölgelerdi, Dev-Yol'un hâkimiyetindeydi. 12 Eylül'den sonra Devlet, Ulubey'deki jandarma bölüğünü güçlendirmiş, başına bir subay koymuş, polis teşkilâtı kurmuş; Büyükkayalı ve Küçükkayalı köyleri ile Kutlubey kasabasındaki olayları önlemek için de Kayalı köyleri arasında yine bir subay komutasında geçici jandarma bölüğü yerleştirmişti. Olay çoktu, bazı köylere girilemiyor, şikâyetlerin ardı arkası kesilmiyor; dosyalarımız sık sık Uşak'a isteniyor ve inceleniyordu. Ulubey'de bizim tutuklamadığımız sanıklar, Uşak'a götürülüp orada tutuklanmaya başlamıştı. Adliye olarak bunalmıştık. Meslekten ayrılma noktasına gelmiştim. Bir akşam, evde televizyon izliyordum. Ast rütbelerde bir subay, hatırladığım kadarıyla bir teğmen veya üsteğmen, sol bir örgütün mensubu olmaktan tutuklanmıştı. Televizyona çıkan, sanırım emekli öğretmen olan babası yakınıyordu. "Tamam ben kusurluyum, hatamı günahımı kabul ediyorum. Oğlumu iyi yetiştiremedim. Oğlum ortaokulu, liseyi askeri okulda okudu. Kara Harp Okulunu ve sınıf okulunu bitirdi. Benim kadar, yıllarca Devletin de gözetiminde kaldı. Onların hiç mi kusuru yok?" demesini hiç unutamıyorum. Gerçekten de olayların büyümesinden, zamanında gerekli tedbirleri almayan Devletin hiç mi kusuru yoktu?
Bunlar nereden aklıma geldi. FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün 15 Temmuz darbe kalkışmasına katıldıkları gerekçesiyle Hava Harp Okulu öğrencilerinin mahkûmiyetleri ve annelerinin feryatları ile bir annenin basın yoluyla suç ve suçluyu övmek ve terör örgütü propagandası yapmak suçlarından tutuklandığına ilişkin haberlerden.Daha önceden Yargıtay 16. Ceza Dairesinin; 14 ere verilen müebbet hapis cezalarını, "verilen emirleri yerine getirmekten başka çarelerinin olmadığı" gerekçesiyle bozduğu gazetelere yansımıştı.
Mevzuatımıza göre askeri öğrenciler, amirlerinden ve üstlerinden aldıkları yazılı ve sözlü emirlerin aksini yapamaz, emri doğru bulmadığını sezdirecek hal ve harekette bulunamaz. 15 Temmuz 2016 darbe kalkışmasından sonra, resmi rakamlara göre yaklaşık 600.000 kişi hakkında işlem yapılmış; 280.000 kişi gözaltına alınmış; 95.000 kişi tutuklanmış; tutuklu-hükümlü sayısı 30.000'lerin üstünde iken, bu rakam bugünlerde 26.000'lara düşmüş; 125.000 görevli kamudan ihraç edilmiştir. Görüşümüz, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü soruşturmalarında ve yargılamalarında, hak arama ve adil yargılanma ilkelerinin gözardı edildiği noktasındadır. Yapılan soruşturmalarda en alttaki ibadet kesiminin üzerine gidilmiş, ortadaki ticaret ve en üstteki siyaset kesimlerinin üzerlerine gidilmemiş; talimatlarla hareket edilmiş olduğudur. Ne olurlarsa olsunlar, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensubu olsalar bile bu kişilerin de hak arama ve adil yargılanma hakları vardır. FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü mensuplarını mazur görelim, üzerlerine gitmeyelim demiyorum. Ancak, geçmişte Fetullahçıların hedefi olmuş, aşağılamalarına ve karalamalarına maruz kalmış, kanunsuz dinlenmiş, bu kişilere ve yayın organlarına karşı mücadele ederek yüzlerce dava açmış ve açılan ceza davalarına müdahil olmuş, çoğunu da bu örgüte mensup hâkim ve Yargıtay üyelerinin kararları ile kaybetmiş emekli bir Yargıtay Üyesi olarak; bu sanıkların da hak arama ve adil yargılanma hakları bulunduğunu kabul ediyorum. Burada Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, Askeri Casusluk ve benzeri kumpas davalarda, üyesi olduğum dönemin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK'nın), yargı bağımsızlığı adına nasıl dik durduğu, yapılan hukuksuzluklara ve yanlış uygulamalara karşı çıktığı unutulmamalıdır. FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü davalarında da adalete ulaşmak isteniliyorsa, Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK'nın) siyasi iktidarın güdümünden çıkması, verdiği kararlarla yargıya, hâkim ve Cumhuriyet savcılarına yol haritası çizmekten ve suç tarihini belirlemekten vazgeçmesi gerekmektedir. Adındaki 'Yüksek' sıfatını dahi koruyamayan ve en azından bunun mücadelesini vermeyen günümüzün HSK'sından bunu beklemek belki safdilliktir; ancak dileğimiz, geç de olsa bunun gerçekleşmesidir. Unutmayalım: Fatih Sultan Mehmet, "Aklı öldürürsen, ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde, millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün, adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün, Devlet de ölür."; Ahmet Hamdi Tanpınar, "Haksızlığı her kabul ediş, daha büyüğünü doğurur."; Martin Luther King, "Bir yerdeki haksızlık, adalet için her yerde tehlikedir." diyor.
Sözün özü: Ne pahasına olursa olsun, her zaman ve her yerde adalet… İlla adalet…