İşkenceyle haftalar geçirip, ağzından tek isim çıkmayan Yusufiyelileri... Tek evladını kızıl kurşunlara kurban verip, vatanımız, ülkümüz sağ olsun diyen anaları... Hasmı topun namlusundan görenleri, bir kuru ekmeğe talim edip cepheye erzak yetiştirenleri... Bizi biz yapan, bizi Türk yapan o isimli-isimsiz kahramanları...
Sonra sorarım; Yavuz, başına gelen, onların göğüs gerdiği çileden daha mı büyüktür?
Bu soruya şimdiye dek cevabım "hayır" oldu. Kendimi, o yiğitlerin hatırası karşısında utandırarak, yolda yürüme azmi buldum. "Yavuz" dedim hep, "mahşerde onların karşısına bu bahaneyle mi çıkacaksın, yenildim, pes ettim diyerek?" Şükürler olsun ki, bir kez olsun pes etmedim, yenilgiyi kabul etmedim.
Yine etmeyeceğim. Parti liderlerinin evini basan, suratına yumruk atan, her türlü aykırı sesi kodesle, dayakla, ölümle tehdit eden karanlığın karşısına dikilmeye devam edeceğim. Beni bu gadre hedef eden yazdıklarım mı? Daha çok yazacağım! Söylediklerim mi? Daha çok konuşacağım!