İletişim teknolojisinin gelişimi ile beraber "ucu yakılan" el yazılı mektuplar tarihe karışmak üzere. Benim gibi mektup konusunda direnenlerin sayısı her şeye rağmen hiç de az değil. El yazısının insan karakterini yansıttığına dair iddialara kısmen katılıyorum. Mektupların yaşaması için fırsat buldukça hatırlatmalarda bulunmayı da görev sayıyorum. Okurlarımızda bu konuda beni yalnız bırakmıyor. Türkiye'nin çeşitli yerlerinden çok ilginç mektuplar geliyor. Askerlerden, öğretmenlerden, öğrencilerden... Ve bir de cezaevlerinden...Malumunuz cezaevlerinde bilgisayar, internet yok. Hafta da bir 10 dk. telefon hakkı var tutuklu ve hükümlülerin. Bu da idareye önceden bildirilen numaralar aranabiliyor. Çoğu zaman aile bireyleri ile kısa ses duyma, hasret giderme, sağlık bilgisi ile doluyor. Maphusda vakit geçirmek zor iştir. Okumanın yanında yazmak rahatlatır tutukluyu. Savunmasını hazırlamanın yanında, yaşadıklarını yetkili, etkili kişilere duyurma gayreti ile yazılan mektuplarda anayasal ve insani haktır. Cezaevlerinin görevlerinden birisi de gelen-giden mektupları okuyup, kontrol etmektir. Eyvallah... Lakin bazı cezaevlerinde keyfi olarak tutuklu ve hükümlülerin yazdığı mektuplara el konularak sahiplerine ulaşımı engelleniyor. İçerisinde suç unsuru olmadığı gibi henüz kesinleşmemiş hükümler ve iddialara karşı savunmalarını yapan tutuklular bazen de yaşadıkları haksızlıklara karşı ruh hallerini yansıtmaya çalışırlar. Benzeri binlerce mektupları arşivimde saklıyorum. Fakat avukatlar ve ailelerden öğrendiğim kadarı ile bazı cezaevlerinden yazılan mektuplar aylardır ulaşamıyor. Araştırmalarımızın sonunda yönetim tarafından el konup, yollanmadığını tesbit ettik. Örneğin Silivri, Sincan, Çanakkale, Bolu gibi cezaevleri... Dahası Sincan ve Silivri'de 6-7 farklı cezaevi var. Bazılarında kısıtlama yok. Bazılarında var... Hüküm kesinleşmeden her kişi masumdur. Hukukun ana kuralıdır... Hele de "at izi, it izine" karıştığı bazı davalarda masum binlerce insan var.Canım memleketimin ba...