Plazalarda değil halkın arasındayız. Metroda, minibüste, halk otobüslerinde vatandaşlarımızla beraber çileli yolculuklar yapıyoruz. Uzun süredir insanlarımızın yüzlerine yansıyan mutsuzluğa tanık oldum. Gözlerinde umut ışığı fışkırması gereken gençlerimiz öylesine mat bakıyor ki, o güzel çocuklarımız flu fotoğraf gibiydi... Sabah çalışmaya giden kadınlarımızın büyük çoğunluğu kimselerle göz göze gelmemek için çoktandır yere bakıyordu. 65 yaş kartı ile bedava otobüse binip Halk Ekmek kuyruğuna girerek evlerine geri dönen emeklilerin kahredici hallerini duygularımızı hapis ederek yazamadık.
Küçük mutlu azınlığın her gece doldurduğu eğlence mekanlarından arsızca yükselen müzik sesleri hiç bir zaman "Halkımız eğleniyor"u hatırlatmadı. Avrupa ülkeleri arasında en fazla lüks aracın caddelerde dolaştığı, en pahalı markaların satıldığı dükkanlardaki kalabalıktan da "zenginlik" çıkarma hastalığına kapılmadı milletimiz.
***
Millî duyguları hassastır insanımızın. Tabiri caiz ise çabuk gaza gelir. Savaş çıktığında topyekûn askerlik şubelerinde gönüllü olmak için sıraya girer. Bunu bilen siyaset simsarları sınır ötesi operasyonlar ile kaybettikleri seçmenin gönlünü almaya kalkıştı. Hamasi nutuklar, tarihi özel günlere atıflarla sadece yorulmamış, oksitlenip, çürümeye yüz tutan metallerini cilalamaya, parlatmaya kalkıştılar ama yiyen yok!
Ciddi bir uyanış var son günlerde. Halk hedefe kilitlenmiş. 16 yıllık saltanata son vermeye kararlı millet. Yıllarca suni olarak ayrıştırılan sol-sağ, muhafazakâr-sosyal demokrat ayrışması yer ile yeksan oldu bir anda... Çok değil 3-5 ay önce CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi'nin bir araya gelip "Millet İttifakı" oluşturacağını yazmış olsak, televizyonda açıklayıp, meydanlarda haykırsak kimseler inanmazdı. Güler geçerdi çoğu... Bugün bambaşka bir tablo ile karşı karşıyayız. Hesaplar alt-üst oldu. 16 Nisan referandumunda oluşan "Hayır Cephesi" nihayet "Millet İttifakı" ile 24 Haziran akşamı iktidara taşınıyor. Barajı sıfırlayan millet parlamentoda çoğunluğa sahip olarak "Onarım Hükümeti"ni kuracak. Ne de olsa bunca yılın tahribatı, yıkımı, enkazı ancak "onarım" ile mümkün olabilir. 24 Haziran'dan 15 gün sonra da Millet Cumhurbaşkanı olarak Meral Akşener'i seçerek kâbusa son verecek.
Son bir hafta Sayın Meral Akşener'in toplantılarını yakından izliyorum. Gazeteci meslektaşlarımızın yorumlarını dinliyorum. Yabancı benzetmenliğini çağdaş-entelektüelik sananlar "Almanya'da Merkel-Türkiye'de Akşener" yakıştırması yaparlarken kibar bir uslup ile "Neden Tomris demiyoruz ki" uyarısı geliyor. Akşener'in kürsüdeki duruşu, her vatandaşın kolayca anlayabileceği tarzda konuşması, ülke meselelerine parmak basışı, kısa çözüm önerileri kimilerini şaşırtırken kimileri de "Özlenen devlet insanı" imajının kısa sürede kabullenişini ifade ediyor. Recep Tayyip Erdoğan'ın hırçınlığına karşılık Akşener'deki sakinlik birinin kaybetme korkusu diğerinin sonuçtan emin oluşunu yansıtıyor.