Siyaset biliminin en önemli unsuru istatistiktir... İstatistikte her zaman 2+2=4 olmaz. O rakamların hangi koşullarda oluştuğu sorgulanır önce... İşini namusluca yapanları tenzih ediyorum. Ancak kamuoyu araştırmaları şirketleri için kirli bir borsa oluşturulduğunu kimse inkar edemez. Canım memleketimde bilgi kirliliği ve yönlendirme için itina ile görev yapan kuruluşlar olduğunu dost-düşman biliyor. Birinin ak dediğine diğeri çekinmeden kara derken meslek ahlakı gereği gri bile demekten imtina ediyorlar. Söz konusu kuruluşlar için söylenecek çok şey olmasına rağmen başa dönüp istatistik oluşturmak için çıkılan sahaya bakalım. Kimilerinin tuzu kuru olabilir. Fakat Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en karanlık ve baskılı günlerini yaşadığımızı kabullenmek zorundayız. Darbe dönemlerinde bile böylesi korku ve endişe oluşmamıştı. 15 Temmuz'un üzerinden neredeyse 20 ay geçmesine rağmen OHAL hayatımızdan çıkmadı. Adı üzerinde "Olağanüstü Hal"... Oysa darbe girişimcileri tutuklu ya da firarda... Yeni bir kalkışma mümkün değil. Üstelik operasyonlar her gün devam ediyor. Her sabah uyandığımızda yüzlerce gözaltı haberi okuyoruz. Cezaevlerinde yatacak yer yok... Tutukluluk oranı maşallah yüzde 170 artmış. Gözaltıların rakamını takip etmek de imkansız. 400 binden fazla insan ile ilgili soruşturma açılmış. Vatandaş bir gece yarısı çıkacak KHK ile işinden, evinden olacağı endişesi ile uykusuz geceler geçiriyor. Telefonlarının dinlendiği, fiziki takibe uğradığı düşüncesi ile paranoya yaşayan yüzbinler var. Ruh sağlığımız bozuluyor. Dikkat ettiniz mi bilmem. Tanımadığımız birine adres soramaz hale geldik. Korku iklimi öylesine gelişti ki baba, oğlundan şüphelenir hale geldi. İşte bu şartlarda sahaya inip ülkenin siyasi durumuna dair sorular yöneltip, alınabilinen cevaplardan siyasi bir analiz yapmak ne kadar sağlıklı olur!
***
Çok yakın bir dostumun yaşadığı örneği paylaşayım:
20 yıllık eczacı arkadaşının dükkanında çay sohbeti yaparken, alımlı bir genç kız anket yapmak istediğini, toplamda 3 dakika sürecek ankete cevap verilmesi durumunda okul harçlığının çıkacağını ifade eder. Zorluklar içinde okuyan eczacı da öğrenciye katkı sağlamak için kabul eder. Sorular yöneltildikçe eczacı kaçamak cevaplarla geçiştirmeye çalışır. Siyasi tercihi ortaya çıkmasın diye farklı yöntemler seçer. Anketör kız görevini yapıp çıktıktan sonra 40 yıllık dostum yakın arkadaşına, "Utanmıyor musun... Bir ton yalan söyledin" diye çıkışır... Arkadaşının öfkesini anlayan eczacı gayet sakin; "Ne yapmamı bekliyorsun. Burası ekmek teknem. Doğru cevap versem belediyenin zabıtası, maliyenin müfettişi, iktidarın holiganları beni yaşatır mı?" Cevabını yapıştırır... Bu diyaloğu dinlediğim günden beri anketlerin inandırıcılıktan çok uzak olduğuna karar verdim. İnsanların dinlendiği, takip edildiği, fişlendiği kaygısı altında iken mantıklı, doğru cevaplar vermesi, özgür düşüncelerini ifade etmesi mümkün değil...
***
OHAL'i ilan ederken "üç oy sonra normale döneceğiz" diyenler anormal durumun hesabını verme yerine don lastiği gibi uzatarak vatandaşın başının üzerinden kılıç sallıyor...