19 Eylül 2007'den bu yana haksız tutuklamalar ve kumpas davalarını yazarken 40 defa "Nemrut Mustafa Divanı"na atıfta bulunmuşum. İşgalci İngilizlere yaranmak için Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, Diyarbakır Valisi Mehmet Reşit Bey ve Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey'e idam kararı veren Nemrut Mustafa gibi FETÖ'nün savcı ve yargıçları da tarihin karanlık sayfalarında yerlerini aldılar. Almaya devam edecekler. Lakin olan adalete olan güvenimize oluyor. Yapılan kamuoyu araştırmalarında canım memleketimizin yüzde 80'i adalete güvenmiyor. Bunun bariz örneklerini günlük hayatımızda her gün yaşıyoruz. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun belgesiz konuşmadığını biliriz. Açıkladığı belgeleri yandaşlar inkar etseler de soruşturmayı sürdüren savcılar doğruluyor. Kemal Bey geçtiğimiz gün ilginç bir açıklama daha yaptı: "Hâkimler HSK'dan talimat almadıkça tahliye kararı veremiyor..." dedi. Ancak Afrin Harekatı gündemde olduğu için basında fazla yer alamadı. Ankara'daki gazetecilerin çoğu bu gerçeği biliyor. Elimizde resmi belge olmadığı için bugüne kadar bu iddiaları yazamadıksa da ihsas ettik. Dahası izlediğimiz duruşmalarda yaşananları yansıtarak mahkemelerin siyasi baskı altında olduğunu vurguladık. Umarım bu vesayetin belgelerini Sayın Kılıçdaroğlu ortaya koyarak sızlayan, kanayan vicdanların sesi olmaya devam eder.
Ümit Dündar da gitmedi
Vicdanları sızlatan 15 Temmuz duruşmalarından bir kesitle, uzun süredir takip ettiğim EDOK Davası'ndan örneklere devam edelim. Savcının ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istediği Metin İyidil'in komutanı olan ve o gece derdest edilen Kamil Başoğlu'nun tanık olarak dinlenmesi "duruşmaları uzatma taktiği" olarak nitelendirilerek kabul edilmedi. Oysa iddianamede İyidil'in Polatlı'ya darbe için gittiği, Partigöç ile darbe için görüştüğü yer alıyor. Mahkeme heyeti askeri yazışma olan "ceride"lere güvenmiyor. Sıralı emir defterini önemsemiyor. Ancak İyidil'i Polatlı'ya gönderen, Partigöç ile görüşerek yapılan çalışmaları aktarma emrini veren Kamiloğlu... Tanık olarak dinlense gerçekler ortaya çıkacak. Kamiloğlu'na da kimin emir verdiği bilinecek... Ancak sisin dağılması, 15 Temmuz'un sırlarının ortaya çıkması istenmiyor. Bu duruşmalarda ilginç detaylar var. 19 aydır tutuklu olan Metin İyidil "O gece Ankara'da 180 general vardı... 20 tanesi derdest edildi. Hadi 20 tanesi izinli diyelim. Ya gerisi... O gün Kara Kuvvetlerinde Ankara'da 4 general darbeye karşı çıkıp, sabaha kadar mücadele vermiştir. Biri Yıldırım Güvenç, biri ben, biri Faruk diğeri de Sinan Yayla'dır..." diyor. Yıldırım Güvenç ve Metin İyidil tutuklu. Faruk Şengün 15 Temmuz'dan sonra 4'üncü Kolordu Komutanı oldu, bir yıl sonra emekli oldu. Sinan Yayla halen görevde. Dahası o gece ortalıkta görünmeyen, saklananlardan terfi edenler, önemli görevlere getirilenler var. Derdest edilmek yani darbecilere esir düşmek marifet değil. Tam tersine bana göre utanç vesilesi. Nitekim İyidil: "Ölümden değil derdest edilmekten korktuk. Birliklerimizi uzaktan da olsa sevk ve idare etmek için her yolu denedik. Saat 23.00'ten 02'ye kadar bana bağlı olan 12 stratejik birliği tek tek arayarak darbe karşıtı emirler verdim. Bana niye karargaha gitmediğimi soruyorlar. Ümit Dündar da Selimiye Kışlası'na gitmedi. O gece Kara Kuvvetleri Karargahı'na gitmesini istediğimiz Denetleme Başkanı Ali Doğan İnce bizden 2 manga kuvvet istedi. Saat 09.00'da değil ancak 12.00'de girebildi. TSK'da emirsiz müdahale 4 şartta olur. Yangın-deprem, disiplinsizlik, isyan ve başkaldırı... Bu durumda kimseden emir almadan ilk müdahaleyi bu yüzden gerçekleştirdik. Benim bir çok doğrumdan bir tek yanlış çıkartılmak isteniyor. Aynı faaliyeti bir çok komutan yaptı. Ama ben içerideyim..." diyor. Haksız mı?
En önde olmak isterdim
Savcının "ağırlaştırılmış müebbet" istediği İyidil sakince başladığı savunmasında: "Mehmetçik şu anda Zeytin Dalı Operasyonunda. Ben orada en önde olmak isterdim. Metin ölmüş, müebbet ceza almış önemli değil. Ülkem güçlü ve birlik içinde olsun. Ben hain, şerefsiz, mankurt, fetöcü dönme değilim. Vatanımı satmadım. Yerini, yurdunu, kıblesini en erken gören komutanım. Şu anda görev verilse piyade er olarak Afrin'e giderim" derken hıçkırıklara boğuldu. Günde 4 kez insülin iğnesi yapılan ağır şeker ve kalp hastası İyidil'e ilk müdahaleyi heykel gibi duran 90 yaşındaki annesi "Metin sakin ol ben buradayım" sözleri ile yaptı. Ak saçlı Cumhuriyet kadınının çağrısı üzerine oğul Metin "Tamam anne, üzülme ben iyiyim" refleksi duygusallığın ötesine taştı...
Bir gece yarısı çıkan KHK ile rütbeleri sökülen Piyade Er Metin İyidil bana Bekirağa Bölüğü'nde tutuklu Nusret, Kemal ve Mehmet Reşit Bey'i hatırlattı... Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, işgale karşı aylarca direnmişti. İşgalci Komutanın "Bizi niçin karşılamadınız?" sorusuna "İşgal ordusu sıfatıyla sizi karşılamaya Türklüğüm manidir" cevabını vermişti... Nemrut Mustafa Divanı'nın hükmü ile idam edildiler...