Salı günü gazete ve televizyonların Ankara Temsilcilerinin davet edildiği kahvaltıya Türkiyem Tv adına katıldım. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in davetine medya eksiksiz katıldı. Ne kadarına, ne şekilde haber olduğu tartışılır. Öncelikle gazetecilik kimliği taşıyanlar adına "küfürbaz tetikçiler"den utandığımı belirtmeliyim. Ajan-provokatör gibi soru adına kafasındaki yorum ile soru yönelttiğini sanan görevli(!)ye Sayın Akşener "Utanın!" diye başlayarak haddini bildirdi. Arsızlık, yüzsüzlük, adını siz koyun. Bir an bu tip provokatörlerin niçin davet edildiğini düşündüm. Fakat aklıma "akredite basın" olayı geldi. 12 Eylül'den sonra Kenan Evren'in uygulamaya koyduğu "akredite basın" olayı uzun yıllardır devam ediyor. Bir dönem Genelkurmay bu işi sıkı tutardı. Ardından AKP... Tayyip Erdoğan'ın basın toplantılarına, gezilerine, seyahatlerine halen akredite olmayan gazeteciler alınmaz. Bu uygulama devletin bazı kuruluşları ile yine bazı siyasi partilerde de yürürlüktedir. Akredite bir başka deyimle "onaylanmamış gazeteci"nin beklenmeyen sorularına muhatap olmak istemez çoğunluk. Bunun haklılık gerekçeleri elbette vardır. İYİ Parti yönetimi kuruluşundan bu yana kendilerine uygulanan "basın ambargosu"nu delebilmek, ayrımcılığa son verebilmek adına yandaş, candaş demeden basının hepsini davet etme yolunu seçmiş. Adını bile telaffuz etmekten imtina ettiğim "küfürbaz tetikçi mevkute"nin temsilcisini de ayırmamışlar. Kendi adıma onlarla aynı çatı altında bulunmaktan rahatsız oldum. Ne demek o: "CHP-İYİ Parti-HDP ittifakı"... Gazeteciliğin temel ilkesi 5N1K'nın hiç birine uymayan, soru yerine yorumla başlamak AKP döneminde geçer akçe olabilir. Aynı kişi benzeri soruları diğer siyasi partilerde yapabilir mi? Emin olun yaka-paça dövülerek salonun dışına atılır! Kim bilir İYİ Parti kahvaltısına gönderilen o kişi böyle bir olayı gerçekleştirmek, olay çıkarmayı amaçlamış olabilir. Neyse ki izin verilmedi. Utanmadan oturmaya devam etti.
***
Diğer husus ise CHP'nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Tunç Soyer'e dair sorulardı... Bana göre bu yöndeki soruların muhatabı CHP yönetimi olmalıydı. Fakat maksat başka. Tunç Soyer tartışması özellikle sosyal medyada ısrarla kaşınıyor. Sözde "Babalar-oğullar" ile başlayanların maksadı başka... Nurettin Soyer sadece MHP ve Ülkücü Kuruluşları Davası'nın iddianamesini yazmadı. 1972'de Fethullah Gülen'in aldığı ilk cezanın da iddianamesi Soyer'e ait... Millî Görüşçülerin ve Dev-Yol Davası'nın da iddianamesi Soyer'e ait... Bunlar da unutulmasın. Tartışmayı uzatmaktansa "Ali Kemal Vakası"nı hatırlatalım. Kuva-i Millîye ve Mustafa Kemal Paşa aleyhine ağır yazılar yazan Ali Kemal linç edilmişti. Cumhuriyetin ilk yıllarında Dışişleri sınavlarını kazanan Ali Kemal'in oğlu için Gazi Paşa'ya "ne yapalım" diye sorulunca "hak ettiyse alın..." cevabı alınır. Nitekim uzun yıllar İngiltere'de büyükelçi olarak görevini yapar. Torunu önce Londra Belediye Başkanı daha sonra da Dışişleri Bakanı olmuştur. Ülkücüler üzerinden birileri sorgulanacaksa ülkücülerin idam kararını onaylayan Nur Sefa Pandar'ı MHP'ye kimin Genel Sekreter yaptığı da sorgulansın. Ülkücülere işkence yapan Cevat Yurdakul'un yeğenini MHP'den kimin milletvekili yaptığı da sorgulansın!
15 Temmuz darbecilerinden Mehmet Dişli'nin ağabeyinin Hollanda'ya büyükelçi olarak atanması sorgulansın.
FETÖ'ye parsel parsel arsa veren Melih Gökçek'in "MHP'yi şereflendirmesi"nin hesabı sorulsun. Pensilvanya'ya iş adamlarını götürüp, poz poz fotoğraf veren adayları desteklemenin ağır faturası çıkarılsın! Şu "berat belgesi" var ya... Millî Eğitim, Millî Savunma gibi bakanlıkların yanında kısa bir süre de olsa Meclis Başkanlığı yapan İsmet Yılmaz'a "ayıp" denmeyişine ne demeli... Devletten maaş alan 100 bin imamdan biri çıkıp "olmaz böyle şey diyemediğine" göre biz de "bu imamların arkasında namaz kılınmaz!" mı diyelim... Biraz vicdan ve ahlak... Yapılmayan mehter konserleri için 11 trilyon lira ödeme yapılmış gibi gösterenlere tepki gösteremeyenlerin arsızca bulanık suda balık avlamaya kalkışmasını önce okurlarımıza sonra da millete havale ediyoruz...