Ateş düştüğü yeri yakar... İçimiz ne denli yansa da şehit aileleri kadar kavurmaz içimizi. Afrin Harekatı ile ilgili gereksiz, sözde insani tartışmalara girmeye niyetim yok. Yine "kandırıldık" ifadelerine rağmen Afrin Harekatı için geç kalındığı kanaatimi belirtmek de fayda görüyorum. Üstelik Afrin ve Menbiç ile sınırlı kalmayarak hazır yola çıkılmışken Irak sınırından Kandil'e kadar uzanarak terörist unsurların tamamen temizlenmesi ile Türkiye huzura kavuşturularak, bölgedeki barış tesis edilmeli. Aksi halde üçünü birden tanıdığım, kucakladığım, gözlerinin içine bakarak Tanrı'ya emanet ettiğim, Türk Milliyetçisi-Ülkücü Astsubay Musa Özalkan, Üsteğmen Oğuz Kaan Usta, Kayserili hemşehrim Uzman Çavuş Mehmet Muratdağı'nın ruhları şad olamaz. Musa'nın Telafer'deki Türkmen çocuklarına okul yaptırma vasiyeti, Oğuz Kaan'ın emrindeki askerleri kurtarmak için öne çıkarak şehadeti, Mehmet Muratdağı'nın en son telefon görüşmesindeki vedalaşmasını bilip de o çocukların "Kızılelması"nı anlamlandırmak bu satırların yazarının da görevi değil mi? Onların davasının davacısı olarak takip etmek zorunda değil miyiz! Bir de gelen mektuplar var... Musa'nın, Oğuz'un, Kaan'ın, Mehmet Çavuş'un arkadaşları var... Bir de sorgusuz-sualsiz "vatan haini-darbeci" yaftası yapıştırılan, asker olarak emri sorgulamadan yerine getiren, sonra da darbe olduğunu anlayıp tek mermi atmadan teslim olan, müebbetten yargılanan, cezalandırılan pırıl pırıl vatansever çocuklar belki de Afrin operasyonunda şehit-gazi olup "Kahraman" ilan edileceklerdi. Bunların suçu ne?..