Bu sütunlardan 4 Mayıs 2018 tarihinde "Yancı" başlıklı yazıyı kaleme aldığım gün; dostlarla buluşmak için gittiğim Yüksek Kıraathanesi'nin müdavimleri: "Ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi" iltifatı ile tebrik etmişlerdi. Oysa tavla ve piştiden başka oyun bilmem. Oyundan ziyade sohbet ve "yurdumun insan manzaralarını" izlemek için uğrarım kahvehanelere... Sonuçta gazeteci refleksi ile gözlemlediklerimizi tasvir ederiz. "Yancılığın raconunu" da bu boyutta kaleme almıştım. Dilerseniz "Yancı" başlıklı yazımı yeniden okuyunuz. Zira "Yancının yol ayrımını" başka türlü hatırlayamazsınız... Söz konusu yancılık meselesi yeni değil. 7 Haziran seçimlerinden sonra başlayan "yancılık"la ilgili bu sütundan hatırlayabildiğim 15-20 yazı var. Yancılığa sığınan DB ile ilgili 9 Eylül 2016'da kaleme aldığım "Kimsiniz ulan siz!" başlıklı yazımda, "muhbirler"e değinip yancılık kültüründe "ispiyonculuk-tüyo"nun olamayacağına vurgu yapmıştık. Ve defalarca Bay Bahçeli'yi yancılık konusunda uyarıp, "bağırsağındaki düğümü bildiğimiz AKP'nin eninde sonunda MHP'yi ortada bırakacağına" dair öngörülerimizi yazıp; tarihe not düştük. Bay Bahçeli geçmişe olan saygımız yüzünden uyarılarımıza kulak asmadığı gibi; gazetelere ilan vererek isimlerimizi zikrederek bizleri hedef haline dönüştürdü. DB'nin lejyonerleri her birimizin evleri önüne gece yarısı gelmeye cesaret edemediği için, Cumhuriyet tarihinin yüz karası gecesinde Sayın Meral Akşener'in evinin önüne giderek serçeden ödünç aldıkları beyinleri ile "sözde gözdağı vermeye" kalkışmaya kadar vardırdılar işi.
Netekim 24 Haziran seçimlerinde "yancılık"la ilgili 3-5 yazı daha kaleme alıp DB'nin "Kayıtsız-şartsız teslimiyetine" dair örnekleri paylaşmıştım. Kendisini Genel Başkan seçen 1200 delegenin 800'ünün imzasına rağmen; yapıştığı koltuktan ayrılmak istemeyen DB, o koltuğu işgal etmeye devam edebilmek için; bir taraftan tabanına "ortaklık" mesajı verirken, diğer taraftan AKP'nin elini güçlendirmek adına "pazarlık yok, talebimiz yok" rahatlamasıyla yancılığa devam etti.
***
2002'de Kocayayla'da "3 Kasım'da seçime gidiyoruz" talimatı ile erken seçime giderek iktidarı "altın tepsi" ile AKP'ye takdim eden DB; bu hizmetinin karşılığında TBMM'de "kontrollü grup" ve "bütçeden pay alan parti" konumunu koruyabilmek adına "yancılığa" hep razı oldu. Başına çöktüğü partinin tabanını oluşturan "kadro"ların hükümet tarafından "tasfiye" edilmesi de umurunda değildi... Hesapları Adana-Mersin-Manisa gibi büyükşehirleri yeniden kazanıp, bazı masrafları ve beklentisi olan lejyonerlerin taleplerini yerine getirmek amacıyla "pazarlık masası"na oturacağını sandı. 40 yıllık "gönüldaşlarını" dışlayıp; "yol arkadaşları"nı belirleyerek, "biraz daha yürüyebileceğini" hesapladı... Kim bilir belki de kendisini o makamda tutan "üst akıl" bu doğrultuda talimat vermişti...
Anadolu'muzun kulaklara küpe bir öz deyişi vardır: "Fazla muhabbet tez ayrılık getirir" diye... "162 bin kişinin salıverileceğine dair af teklifi" RTE'nin uyanmasını sağladı. Arkasından İYİ Parti'nin Adana Milletvekili İsmail Koncuk'un 5 yıl önce verdiği "Andımız" ile ilgili dilekçe gerçekleşince MHP'nin elindeki veriler ile AKP'nin beklentileri çarpıştı. AKP'nin "siyaset mutfağındaki mühendisler" mahalli seçimlerde "AKP'nin MHP ile ortaklığından sonuç alabilmenin riskleri"ni RTE'ye rapor edince "popülizm" yeniden gündeme gelip DB'ye "pazarlık yok" mesajı iletildi. Umudunun; beklentilerinin gerçekleşmeyeceğini fark eden DB ise son hamle ile "ittifak yok" sözleri ile tabanın baskısı ve kaybedilmekte olan "itibarı" kurtarmak için "Son operasyon"u uygulamaya koymaya çalıştılar. Ama "Nafile!.."
***