Ekonomik performansımızı etkileyecek parametrelerin içinde jeopolitik risk, müstesna bir yere sahip. Şöyle düşünün: 4-5 yıl önceye gidelim. O gün“Suriye’deki iç savaş, Türk ekonomisine ağır bir fatura çıkaracak” denildiğinde ne yanıt verdiniz? “3 gün sonra Esad kaçacak... Sonu Kaddafi’ye benzeyecek. Şam’da Emevi Camii’nde devlet büyüklerimiz cuma namazı kılacak... Suriye’yi imar edeceğiz” gibi saçmalıklara prim veriyordu toplumun büyük kısmı.
Fakat ne oldu? Şimdiden 10 milyar dolara doğru tırmanan bir göçmen faturasını ödüyor vergi mükellefleri. Yarattığı ve yaratacağı sosyal sorunların toplumsal maliyetini de hesaplayan var ise bravo...
İşte bu risk, jeopolitik risk idi ve ekonominin üzerine kara bir bulut olarak çöktü.
Şimdi asıl soruya gelelim: Uluslararası güncel görüşmeler ve iç savaşın geldiği boyutu, Suriye’deki jeopolitik risklerin artacağına mı yormalıyız. Yoksa yeni bir çözüm ve fırsat mı yaratacak?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Esed, butik bir Suriye peşinde’’ sözü, “Esad’lı bir geçiş” tespitinden daha önemli. Akdeniz’e yapışık butik bir Suriye’nin kurulması, o topraklarda Sünni ve Kürt ağırlıklı iki devlet daha kurulması anlamına geliyor.