Televizyon yayıncılığı aynı zamanda kamusal bir yayıncılık olarak kabul edilir. Bu nedenle televizyon yayınlarında kamu otoritesi diğer mecralara göre daha düzenleyici olmak ister. Televizyonun kime ait olduğuna bakmadan pek çok kural koyar... Çocukların zararlı içeriklerden korunması, ruh sağlıklarını bozacak programların, filmlerin sınırlandırılması tüm dünyada denetlenecek alanların içine girer. 24 saatlik yayın dilimi içine kültür ve eğitici programların konulması istenir. Yani televizyon yayıncıları (radyo da dahil) “Ben istediğimi yaparım” diyemez. Ancak kısıtlama, düzenleme meselesinde siyasi denge gözetilmesi ise abesle iştigaldir. Televizyon kuruluşlarının tarafsız kalmasını istemek, bunu denetlemek, seçimler öncesinde dengeli yayın yapılmasını gözetmek çok saçma. İzleyiciyi aptal yerine koymaya gerek yok. İzleyicinin yayınların yaslandığı gerekçeleri algılayabilecek nitelikte olduğunu farz etmek gerekir.
Bu nedenle TBMM gündemine gelen ve özel televizyonların özellikle seçimlerde tarafsız yayın yapma şartını kaldıran yeni taslağını destekliyorum. Bu şart sadece TRT’de olmalı. Çünkü o kamu televizyonu ve kamu varlıkları sadece iktidara oy veren değil bu ülkede yaşayan herkese aittir ve toplumun tüm bireyleri o kamu kanalının ayakta kalması için eşit bedel ödüyor.