Cumhuriyet’teki kan değişikliğini duyanlardan bazılarının ilk tepkisi “AKP Cumhuriyet’i ele geçirmiş” olmuştu. İşte o zaman tamam dedim, artık Cumhuriyet’te yazabilirim! 16 yıldır AKP iktidarı için ilmek ilmek ördüğüm ilişki ağı, iktidara taş taş döşediğim yol, beni nihayet bu gazeteye götürür. “Kale düştü” madem, huruç harekâtı başlasın! Solcular, devrimciler, özgürlük yanlıları, hak hukuk diyenler gazeteyi derin duygular içeren veda yazılarıyla terk etti. Artık burada kalamazlardı, artık burada yazacakları her satır ihanetti! Gitmekte ayak sürüyenleri sosyal medyada linç ettiler, mahalle baskısıyla ezdiler; Vatan Partisi’yle aynı çizgide olan bir gazetede nasıl kalabilirlerdi? AKP’den sonra Vatan Partisi bağlantısı beni iyice heyecanlandırdı; nihayet aradığım yuvayı bulmuştum, burası tam benlikti! Perinçek’e oldum olası hayranımdır, sık sık değişen çizgisine rağmen, her daim ayakta, her daim iktidar odaklı ve yanında. Yani Cumhuriyet’in kapısında yatıp “ne olur beni de aranıza alın” diye ağlamama tek eksik Bahçeli kaldı! Gerçi bir ara Avrupa semalarından bir “neonasyonalist çizgi” gibi tumturaklı iddialar ortaya atılmadı değil ama MHP ve Bahçeli bağlantısı netleşmedi, o da olur bakarsınız, ben burada olmalı, yıllardır başka yayın organlarında fark edilmemiş iktidar seviciliğimi parlatmalıydım. Çünkü gazetede kalanlarda iş yok. Bir suskunluk, bir şaşkınlık. Bir kalmak mı zor, gitmek mi havası. El âleme, niye gideyim canım, 20 yıldır buradayım, biz neler gördük diyememeler. “Yazdıklarım yazacaklarımın teminatıdır” diye göğsünü gerememeler. Halbuki ben öyle mi? Sanki bana hakaret ediliyormuş gibi heyheylenmeler. Huyum kurusun, sokakta bile her kavgaya karışır, dayak yiyenle itilir kakılırım. Gerçi en son tazminatsız atıldığım gazete de benim ne kadar AKP’li, ne kadar neonasyonal milliyetçi, kızıl elmacı, yeşil domatesçi olduğumu yeterince değerlendirememiş, anamuhalefet partisine olan eleştirilerimi bile görmezlikten gelmiş ve kapıya koymuştu ama...