Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. Bugün “eğitim” demeden olmaz.
25 Kasım ise Kadına Karşı Şiddet’e evrensel olarak tepkilerin dile
getirildiği, eylemlerin yapıldığı gün. Ben hem bir yanımla
eğitimci, hem şiddete her yanımla karşı çıkan bir kadın olarak
ikisini nasıl bağdaştırmalıyım? Şiddet her yerde. Cumhuriyetin
eğitim ilkeleri içinde sınıfsız, imtiyazsız, eşit bir toplum
yaratmak vardı. Amaç bölmek değil, birleştirmekti. Köy Enstitüleri
de bunun için kurulmuştu. Köylüsü, kasabalısı, kentlisi, tarım,
sanayi, ilim, kültür, sanat, hepsini öğrensin, uygulasın diye.
Birbiriyle barışık, iyi eğitilmiş bir toplumda şiddet de olmaz.
Şimdi sadece kadına mı, çocuğa, doktora, öğretmene, sokakta aracını
park edene, şiddet niye var? Çünkü bizi böldüler. Su ve zeytinyağı
nasıl şişede birbirine karışmıyorsa bizi birbirimize öyle düşman
ettiler ki artık laik - dinci; aydın - cahil, (okumuş gibi yapmış);
kasabalı- kentli; yandaş- muhalif; hatta Serenci, Gülbenci diye
ayrışıyor ve birbirimize kıyasıya saldırıyoruz! Böyle bir toplumda
neredeyse günaşırı bir kadın kocası tarafından öldürülüyor;
doktorlara saldırı vakayı adiye! Hayvanların uğradığı şiddet ve
zulmün görüntülerine bakmaya tahammül edemezsiniz: o çaresizlere
işkence, katliam, tavuğa bile tecavüz eden var! Tecavüz deyince
çocukları nasıl unuturuz, dinci vakıflarda canını kurtaran şanslı!
Dinin bu kadar istismar edildiği, yobazlığın tavan yaptığı, kadınla
erkeğin ayrıştırıldığı toplumlarda, sadece bizde değil, kilisenin
etkin olduğu dönemlerde Hıristiyan toplumlarda da bu rezillik
yaşanmış. Kadını kapatmak çözüm mü?
Çare kadını eve kapatmak, sadece ev işlerine ve çocuk bakmaya
mahkûm etmek mi? Ne büyük yanılgı. Yobazlara kalsa kadının gülmesi
bile yasak. Oysa biraz akıllı olsalar, kadının topluma katıldığı,
iş yaşamında yer aldığı ülkelerde milli gelir ve dolayısıyla refah
artıyor. Demokrasi ve özgürlük geliyor. Kadın...