Bazıları hala “Mustafa Reşit Paşa” işbaşında sanıyorlar galiba! Türkiye’de Devlet ve Milli Güvenlik ile ilgili bir davaya bazı ülke diplomatları geliyorlar ve YARGI’yı etkileme girişiminde bulunuyorlar! Kendini “Mustafa Reşit Paşa” döneminde sanan yabancı diplomatlara, en güzel cevabı Sayın CUMHURBAŞKANIMIZ veriyor ve şöyle diyor; “SİZ KİMSİNİZ, NE İŞİNİZ VAR ORADA”!
Sevgili dostlar, bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız YARGILAMA dinamiğine müdahil olmaya çalışan bu “maşaların” büyük dedeleri de 1800’lerde şöyle düşünüyorlardı; “Osmanlı İmparatorluğu Bizans’ın son halidir. Bu aslında bir hanedan ve din değişikliğidir. Hakim hanedan ve coğrafya dinsel, düşünsel anlamda kontrol edilebilir”...
Bu düşünce içinde olan Avrupa’nın, “içeride” maalesef kendine uygun “yerleşik unsurlar” bulması ve onları kullanmaya başlaması ile 1838 Baltalimanı Anlaşması, 1839 Tanzimat Fermanı, 1856 Islahat Fermanı, 1876 Kanun-i Esasi hayata geçirildi. Amaç çok açık ve netti; Osmanlı’nın “özü”ne şu karıştırmak ve BATILILAŞMA yalanı ile yüzyıllardır DEVLET’e hakim olan “ana dokuyu” bozarak, AVRUPA hayaliyle yaşayan nesiller yetiştirmek...
Sevgili dostlarım, kendine güvenmeyen, değerlerini kaybetmiş, devşirilmiş “eziklerin”, Devlet kademelerine yerleştirilmesinin Avrupa’nın esas amacı olduğu bu dönemde, bu isimlere verilecek en doğru örnek Mustafa Reşid Paşa olabilir. Bir dışişleri bakanı düşünün Londra’da oturuyor, Fransa’nın yanına “fransızca öğretsin” diye verdiklerine “sormadan” adım atamıyordu (sadrazamlık kısmı daha büyük felaket)... 2001’de Türkiye’ye gönderilen “isim” ve son olarak Yunanistan’da “İngiliz vatandaşı” bakan atanmasıyla imzalanan borç anlaşmaları bu mantığın 2000’lere taşınmış haline örnek gösterilebilir...