Geçen hafta hayatını kaybeden Türkiye’nin önde gelen felsefecilerinden Teoman Duralı’nın ardından sık sık son verdiği röportajlardan birinde kendisine sorulan soruya verdiği cevap hatırlatıldı:
“-Anneniz Alman, babanız Türk. Siz de ben Türküm diyorsunuz, ama yarınız Alman, hiç kendinizi Alman hissetmediniz mi?
Duralı: Babama sordum "Neyim ben baba?" dedim. Babamın cevapları tereddütsüz olurdu, çok kesin bir adamdı "Sen" dedi, "Türk oğlu Türksün."
Aynı röportajda Teoman Duralı, dış görünüşündeki bu “Almanlık” yüzünden uzun yıllar kendisine pek de “Türk oğlu Türk” muamelesi yapılmadığını da anlatmıştı:
“Bu renklerinizle, bu tipinizle düşmanlığı üzerinize çekiyorsunuz. Yani ırkçılık değil de yabancılanıyordum. Öteki olarak görüyorlardı. Çocuklukta çektiğimin haddi hesabı yoktur. Çok feci şeyler çektim. Bir kere dayak yerdim. Atılırdım, takıma almazlardı... Zonguldak'taydık, bir gün okuldan dönerken canım çok sıkkın, kurum atmışlar bir arsaya... Kurumu görünce başımı o kurumlara soktum, saçlarımı karartmak için. En büyük derdim sarışınlıktı. Bir kere her yerden görünürsünüz. Bahçeden meyve aşırırdık ben anında tipim...