“Türk milleti güler yüzlü sevilir ama otoriteli bir devlet
hasreti içindedir. Demokratik rejim içinde böyle bir devlet
mümkündür. Bu da başkanlık sistemiyle mümkün olabilir. Bunun manası
şudur; milletin seçtiği Cumhurbaşkanları hem devlet başkanıdır hem
hükûmet başkanıdır. Üç beş yıllık süre için seçilen Cumhurbaşkanı o
müddet içinde görevde kalır, bu arada da parlamento en geniş
murakabeyi (denetlemeyi) yapar.” (20.12.1970-Milliyet/Mete Akyol’la
röportaj)
1970 yılında bu sözleri söyleyen kişi cumhuriyet senatosu üyesi,
CHP’nin eski efsanevi genel sekreteri Kasım Gülek’ti.
Aynı yıl kurulan CHP’nin tam karşısındaki Millî Nizam Partisi’nin
parti programında yer alan anayasa değişiklikleri önerisinde de
aynı sistem vardı:
“Daha hızlı kalkınmaya mecbur olan Türkiye’mizde devlet
hizmetlerini verimli, sür’atli ve kudretli yürütebilmesi ve
anayasamızın bünyemize intibak bakımından daha mütekamil bir yapıya
kavuşturulması ve tatbikattaki aksaklıkların giderilmesi için
anayasada aşağıdaki değişikliklerin yapılmasını zaruri görüyoruz.
Şöyle ki:
a) İcrai organın daha kudretli olması ve sür’atli çalışabilmesi
için Reisicumhur’un tek dereceli olarak (halk tarafından seçilmesi)
ve icrai organ düzenini Başkanlık (Presidentielle) sistemine göre
tanzimi…
b) Teşrii organın daha sür’atli ve daha kudretli çalışabilmesi için
Cumhuriyet Senatosunun kaldırılması…
c) Milletvekili sayısının 300’e indirilmesi…
d) Millî iradenin tam manasıyla tecellisi için vatandaşa karma
liste yapmak hakkının tanınması, delege saltanatına son verilmesi,
seçim enflasyonunun önlenmesi…”