1942’nin Ağustos ayında İstanbulluların dikkatini her sabah erken saatlerde gökyüzünde uçan bir küçük uçak çekmeye başlamıştı. Yeşilköy’den Boğaz’a doğru süzülen uçağın sırrı çok geçmeden çözüldü:
“Kah alçalan kah yükselen bazen yan bazen düz uçan bu tayyarede Türk havacılığında yeni bir adımın ilk müjdecisi ve yeni bir şubenin bir numaralı talebesi aziz Milli Şefimiz İnönü’nün büyük oğlu Ömer İnönü uçmaktadır.” (Cumhuriyet)
Ömer İnönü, 1940 yılında Ankara’dan İstanbul’a Yüksek Teknik
(Mühendis) Okulu’nda (daha sonra alacağı adıyla İTÜ) Makine
Mühendisliği okumak için gelmişti. Nuri Demirağ’ın Yeşilköy’de
kurduğu hava okulunda pilotluk eğitimi alan Ömer İnönü’yü sadece
havada değil, Uludağ’da kayak müsabakalarında ya da otomobil
yarışlarında görmek mümkündü.
Hakkında dedikodu gazetelerinde daha fazlası da yazıyordu;
İstanbul’daki eğitim hayatı boyunca okula yakın olan Dolmabahçe
Sarayı’nda kaldığı, bütün sarayın onun için ısıtıldığı, sarayda
partiler düzenlediği, adının bu yüzden “Şehzade”ye çıktığı...
Ama 12 Mart 1945 gecesi yaşananlar hayatını bir süre kâbusa
çevirecekti.
O akşam Teknik Okul pansiyon amiri Muzaffer Kayalıbay bir yıl önce
evlendiği Olga ile gezmeye çıkmıştı. Muzaffer, Büyük Savaş’ta görev
yapmış emekli bir binbaşının oğluydu.
Baba Halil Kayalıbay, Kudüs’te askerî mahkemede görevliyken Cemal
Paşa’nın şeyh babalarından sonra idam edilmelerini istediği 10’lu
yaşlardaki iki çocuğun idamına karşı çıkıp, kaçmış, ancak Cemal
Paşa görevden ayrılınca, affedilip tekrar görevine geri gönderilmiş
adalet duygusu yüksek bir asker, İstiklal Harbi’nde Atatürk ve
İsmet Paşa’yla da savaşmış cesur bir gaziydi.