“Tayyip Erdoğan’ın çocukluğunda babasından, okulda
öğretmenlerden veya kötü bir hamasi şiir okuduğu için belediye
başkanlığından düşürülüp dört ay hapis yatarak devletten gördüğü
şiddete dinmek bilmeyen öfkesi ve kininin yegâne nedeni olarak ele
almak indirgemecilik olur. Ama bu öfkenin, kendisinin iddia ettiği
gibi sadece bir hitabet sanatının sergilenmesi olmadığını, bunun
ardında çocukluğunda maruz kaldığı şiddete karşı bastırılmış bir
öfke ve bu şiddetin aktörlerine karşı bir kin olabileceği olgusunu
da bütünüyle yok saymak safdillik olacaktır...”
“Tayyip Erdoğan Çocukluğunda Şiddete Maruz Kalmasaydı?” başlıklı
psikanalizi gözyaşlarına boğan yazıyı okuduğumdan beri
düşünüyorum;
Bir zamanlar Birikim Dergisi ve Radikal İki’de yazdıklarını merakla
okuduğumuz sosyalist, demokrat, anti Kemalist parlak bir aydından,
nasıl oldu da Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde Cumhurbaşkanı’nı
yargılatmanın yollarını arayan bir Abdurrahman Yalçınkaya, insafı,
aklı ve tabii psikanalizmi gözyaşlarına boğan, Ceviz Kabuğu’na gece
yarısı telefonla bağlanacak hararet ve öfkede bir araştırmacı yazar
çıkabildi?
Cevap için biraz çocukluğuna inmeliyiz.
Post-marksizmden, Cumhuriyet yazarlığına geçen yazarın, bir kitapta
anlattığı rejimle barışık Kemalist aile köklerine değil tabii.