Aslında düne kadar Türkiye’nin hukuksuzluk gündemi son bir hafta içinde 67 yıllık 5816 sayılı Atatürk’ü Koruma Kanunu kapsamında yaşanan tutuklamalardı. Muhafazakar kesimde pek çok yazar ve sivil toplum örgütü, Kemalpaşa tatlısı üzerine bir espriden bile savcıların tutuklama kararları vermesini son dönemde yükselen Kemalist dalgaya bağladı ve statükonun geri gelme sinyalleri verdiği yolunda ikazlar yaptı. Ama bu dikkate değer ikazların önemli bir eksiği vardı. Türkiye’de Kemalist hassasiyetler ilk kez yükselişe geçmedi. En yüksekte olduğu zamanlar da bu günler değildi. 90’ların başlarında, 97-98 ve sonrası 28 Şubat yıllarında bu hassasiyetler çok daha yüksekti ve yargıya da bu zihniyet hakimdi. 5816 sayılı kanun o yıllarda da yürürlükteydi ama o yıllarda Atatürk’e hakaret soruşturmalarında bu kadar rahat gözaltı ve tutuklama kararı verilmesi nadirattandı. (Önceki günkü yazısında hatırlattığı gibi o davaların mağdurlarından olan Hakan Albayrak da sonu mahkumiyetle biten davasında tutuksuz yargılanmıştı. ) Yani son zamanlarda artan bu hukuksuz ve keyfi tutuklamaları sadece yükselen Kemalist dalga ile açıklamak gerçeğin üzerinden atlamak olur. Esas yükselen Kemalizm değil, esas yükselen hukuksuzluk, keyfi tutuklama alışkanlığı ve yargının ideolojik davranma geleneği.