“Bugün Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde muhtıra ve 367 oy saçmalığıyla hukuk ve demokrasi ayaklar altına alınıyor. Ama “AKP’ye destek veriyor durumuna düşmeyeyim'' sendromu yüzünden aralarında demokrat bilinenlerin de olduğu pek çok kişi, kurum, çevre şimdiden çuvallamış durumda. AKP’ye kim hangi gerekçeyle karşı olursa olunsun, bir muhtıra varsa siyasi tartışma yapılamaz. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasına karşı çıkanlar olabilir ama meşruiyetinden kuşku duyulamayacak bu seçimi engellemek için uydurulan hukuki yorumlara, yayınlanan muhtıralara tepkisiz kalmak, net duruşlar ortaya koyamamak kabul edilemez. Demokrasi sınavı devam ediyor, hala bu ders geçilebilir. Tüm sivil demokratik güçleri siyasi çekincelerini bir taraf bırakarak muhtıraya karşı demokratik süreci desteklemeye davet ediyoruz. Demokrasi tarihimizin kabarık sınıfta kalanlar listesine girmemek için!” Bu uzun alıntı bundan 12 yıl önce gazete köşelerinde çıkan ilk yazımdı. Aslında o günlerde benim herhangi bir gazetede köşem yoktu. Sivil toplum alanında aktif bir doktora öğrencisiydim. Ama Meclis’te AK Parti’nin yeterli çoğunluğu olmasına rağmen Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesine izin vermemek için uydurulan 367 içtihadı gibi gerekçeler, milyonlarca insanın katıldığı Cumhuriyet Mitingleri, Genelkurmay’ın bir gece yarısı yayınlandığı e-muhtıra ve bir kısmı bugün Cumhurbaşkanı uçağında seyahat eden gazetecilerin, yazarların, entelektüellerin bu aleni haksızlığa destek vermesi ya da ses çıkarmaması karşısında bir grup arkadaşla kendimizi sokaklarda bulmuştuk.