Hepimiz okullarda Türkiye’nin tarımda kendine kendine yetebilen bir ülke olduğunu öğrendik. Özellikle de Anadolu’nun buğday ambarı olduğunu biliriz. Dolar artışıyla ekmek fiyatı arasında nasıl bir ilişki olduğu sorusuna verilen “fırsatçılık, stokçuluk yapılıyor” cevaplarının müşterisinin çok olması şaşırtıcı değil. Eh, buğday ambarı olan bir ülkede ekmek fiyatının dolarla ne ilgisi olabilir ki? Bu yüzden “ekmeğe zam yapmazsak batarız” diyen fırıncıları da, neden buğday ithal ettiğimizi de pek anlayan yok. Çünkü aslında yediğimiz ekmeğin hangi buğdaydan yapıldığını bilmiyoruz. Biraz daha geriden başlayalım. 1927 yılında Türkiye’nin tarım politikalarını yeniden düzenlemek için kurulan Âli İktisat Meclisi'nin bir yıl sonra yayınlandığı raporunda “her tarafında buğday ekilen ve yetişen Türkiye'nin buğday ithal eden bir memleket" olduğundan şikayet edilmekteydi. Yani bugün şikayet edilen meseleden yüzyıl önce de şikayet ediliyordu. Çünkü Birinci Dünya Savaşı’na kadar İstanbul’un buğday ihtiyacı Balkanlardan ve Rusya’dan ithal edilerek sağlanıyordu. O günkü ulaşım imkanlarına göre Anadolu’nun bir köyünden İstanbul’a buğday taşımak, Kanada’dan gemiyle buğday getirmekten daha pahalıydı.