“Hürriyet, hürriyet ya, yalnız hangi hürriyet? Uzun zamandan beridir tutturduğumuz terane siyasi hürriyettir. Bu kadar fakir ve müesseseleri kurulmamış bir memlekette büyük bir çoğunluk, büyük bir çoğunluk, geçiminin kaderini devletin tutumuna bağlamışken, gerçekten siyasi bir hürriyet olabilir mi? Yeni bir memur herhangi bir toplantıda Başbakanı beğenmediğini, kendi bakanını çok basit bulduğunu çekinmede söyleyebilir mi? Yahut hükümetle işi olan bir tüccar , bir müteahhit, bir ziraatçi, korkmadan rahat rahat hükümeti her yerde tenkid eder ve dilediği partiye gözünü kırpmadan girebilir mi?
Fikir hürriyeti Batılı anlamda külliyen yoktur. Putlaştırılmış inançların aleyhinde sırf bir fantezi yapmak için dahi konuşamazsınız. Umumi kaide dışı bir nükte, bir paradoks, bir zeka perendesi, dudaklarınızdan ters anlaşılma endişesiyle boğazınıza doğru kayar. Ve yutkunursunuz. Siyasi iktisadi, hissi, fikri hürriyetsizliğin, ağır zincirlerle toplumun bütün fertleri kalebentlik mahkumlar gibi bağlanmışken, gerinip gerinip hürriyet nutukları atmak nedendir?… Neden bülbül dilinin belasını çeksin ve neden doğruyu söyleyen dokuz köyden kovulsun? Batı...