Her şey, 1901 yılında saltanatı sallanan Kaçar Hanedanlığı’ndan
Şah Muzaffereddin’in ülkesinde petrol çıkarma imtiyazını 60
yıllığına Londralı banker William Knox D’arcy’ye vermesiyle
başladı.
Abadan’daki dünyanın en zengin kuyuları için alınan bu imtiyaz için
“En vahşi rüyalarımızın bile ötesinde periler ülkesinden gelen bir
mükafat” demişti Winston Churchill.
1905’te Rusya, 1908’de Türkiye’de olduğu gibi 1906’da da İran’da
Meşruiyetçiler devrim yaptı ve Şah’ın karşısına bir Meclis kuruldu.
Şah, Meclis, petrol, Britanya arasındaki denge savaşları böylece
başladı.
İran, Rusya ve Britanya arasındaki iktidar mücadelelerinin
mekânıydı. 1917 devrimiyle Rusların emperyal iddialarından
vazgeçmesiyle sahne tamamen Britanya’ya kalmıştı. Kaçar
Hanedanı’nın son temsilcisi Şah Ahmet, 1919’da ülkesini
Britanya’nın kontrolüne sokan daha ağır bir anlaşmayı imzaladıktan
sonra ortaya Anglo-Persian Petrol Şirketi çıktı. O şirket daha
sonra BP adını alacaktı.
İran’da milyonlar yoksullukla mücadele ederken ülkenin
zenginliklerinin Ada’ya akmasına tepkiler gittikçe büyümekteydi.
Kuzey’de Sovyet destekli bir “İran Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti”
ilan edilmiş, milliyetçi duygular kabarmıştı. Bir kurtarıcı için
sahne hazırdı; Şah’ın ordusundaki kudretli askerlerden Rıza sahneye
o anda çıktı.
Kolayca yıkılmakta olan iktidarı, daha güçlü bir iktidarla çalışmak
isteyen İngilizler desteğiyle ele geçirdi ama bu kadarı ona
yetmiyordu. Birden emekli olup bir köye çekildiğini açıkladı. Eski
Şah’ın geri gelmesinden korkanlar ona koştular. Ama o
Cumhurbaşkanlığı’nı değil ‘Tavuskuşu Tahtı’nı istiyordu. Böylece
Kaçar Hanedanlığı bitip Pehlevi Hanedanlığı başladı...
Rıza Pehlevi’nin rol modeli Atatürk’tü. İkinci Dünya Savaşı’nda
Almanların yanında ama tarafsız kalarak İran üzerinden Nazilerin
Rusya’ya girmesinden korkan İngilizlerin ve Rusların İran’a
girmesine sebep olmuştu.