Ankara’da CHP’nin düzenlediği 29 Ekim yürüyüşündeki bir kare
ilginçti. CHP Gençlik kollarından gençler ortalarına Genel Başkan
Kemal Kılıçdaroğlu’nu da alarak ellerinde tuttukları fotoğraflarla
poz vermişlerdi. Yan yana duran fotoğraflarda Atatürk, İnönü
ile birlikte Uğur Mumcu, Yılmaz Güney ve Mahir Çayan da vardı. En
tuhaf olanı bir suikasta kurban gitmiş Uğur Mumcu ile 70’lerde bir
İsrail Başkonsolosu ve üç İngiliz görevliyi kaçırıp öldürmüş, 14
yaşında bir kızı saatlerce rehin almış Mahir Çayan’ın
fotoğraflarının yan yana tutuluyor olmasıydı herhâlde.
Hâlbuki bundan 9 yıl önce bu yürüyüşün yapıldığı güzergâh
üzerindeki Tandoğan Meydanı’nda toplanan milyonlarca CHP’li
ellerinde bayraklar ve Atatürk fotoğrafları, arkalarında ordunun
olduğu öz güveniyle “başörtülü cumhurbaşkanı eşi istemiyoruz” diye
bağırıyor, Cumhuriyet Gazetesi’nin Başyazarı ve sahibi İlhan Selçuk
Ankara’da kuvvet komutanlarını dolaşıp hükümete karşı güç birliği
imkânlarını arıyor, iktidar partisine karşı kapatma davası
açılabiliyordu.
Bu 10 yılda ordu laiklerin sandıktaki açığını dengeleyen, onları
koruyup kollayan gücünü ve etkisini kaybetti. CHP; devleti,
statükoyu temsil eden Baykal’dan, Dersimli, muhalif, sola yakın
Kılıçdaroğlu’na, Cumhuriyet gazetesi ise eski statükocu, yaşlı
ulusalcılardan daha genç ve sol bir çizgiye doğru kaydı.
Yıllarca ordunun konforuna alışmış kesimlerde oluşan boşluk ve
güvensizlik hissi, 2013 Mayıs’ında bir park için milyonlarca
insanın haftalarca sokaklarda kalması ve bir zamanlar rejimin
koruyucularının yüzleri maskeli direnişçilere dönmesine neden
olmuştu.
Meclis’teki, medyadaki muhalefet yerini sokaklardaki direnişçiye
bırakınca iktidarın kendini koruma refleksleri ortaya çıktı,
sertleşme her iki tarafı daha da biledi, herkes bir cephede yerini
aldı, diyalog imkânları azaldı, laik ve muhafazakâr cemaatler
arasında zaten var olan nefret, güvensizlikler büyüdü.