Geçen hafta Alman Federal Meclisi Bundestag’da ilginç bir oylama yapıldı. Oylanan 24 Eylül 2017’deki genel seçimlerde yüzde beş barajını geçerek Meclis’e 92 vekil sokmayı başaran ırkçı Almanya için Alternatif (AfD) partisinin verdiği bir önergeydi. http://www. dw. com/tr/afdnin-deniz-y%C3%BCcel-%C3%B6nergesine-ret-gazeteciye-k%C4%B1nama-yok/a-42704720 AfD, Alman Hükümeti’nden 2011 ve 2012 yıllarında die tageszeitung'da (TAZ) yazdığı iki köşe yazısı yüzünden gazeteci Deniz Yücel’i resmen kınamasını istiyordu. Önerge görüşülürken Deniz Yücel bir yıllık tutukluluktan sonra Alman devletinin resmi girişimleriyle serbest kalmıştı. Zaten ırkçı parti de bu önergeyle “böyle bir adam için nasıl uğraşırsınız” demekteydi. Partinin tavrını eş genel başkanı Alice Weidel’in 16 Şubat’ta Deniz Yücel’in tahliyesinden sonra attığı tweet özetliyor: "Yalan haber: Deniz Yücel ne Alman'dır ne de gazetecidir. " Peki, ırkçı AfD’nin Deniz Yücel’le derdi neydi? 7-9 yıl önceki köşe yazılarında Deniz Yücel ne yazmıştı da, hükümetten resmen kınaması isteniyordu? Yazılar, 2010 yılında sosyal demokrat Alman Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Thilo Sarrazin’in yazdığı ve bestseller olan “Almanya Kendini Yok Ediyor” adlı kitap hakkında yazılmış iki sert eleştiriydi. Ama önce, Sarrazin’in uzun süre çok satanlar listesinde kalan ve Almanya’daki göçmen düşmanlığı ve yeni nesil ırkçılığın gözdesi kitabını bir kaç alıntıyla hatırlayalım: “Müezzin sesi duymak istesem doğuya gider orada yaşarım.