Aslında seçim kampanyası kakafonisi içinde kenarda köşede kalmış
bir haberdi.
“Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Sekreterliği, Yargıtay’ın
başvurusu üzerine hâkim ve savcıların başörtülü olarak görev
yapabileceklerini bildirdi.”
Ama haber beni hiç unutamadığım bir güne götürdü. Yazıp yazmamak
arasında kaldım. Eski Türkiye’deki büyük dramların yanında ne hükmü
olurdu ki bunun. Ayrıca kendime karşı dürüst olabilecek miydim? Ne
gerek vardı insanlara hayatımı açmaya?
Sonunda yazmaya karar verdim. Yazmasam üzerimde bir hak
kalacaktı.
Haziran 2001. Tam gününü hatırlamıyorum, zaten pek hatırlamak
istemiyorum.
Aslında insanların hiç unutmadıkları günlerden biridir;
Üniversiteden mezun oldukları gün.
Geç bir mezuniyet için ODTÜ Stadyumu’nda toplananlar arasında
yıllardır bugünü bekleyen bizimkiler de vardı. Rize’den kalkıp
gelmişlerdi.
Buraya kadar olan kısmı hoş bir hatıra tabii ki. Hatta bazen “tek
bir dersin kalmış” diye yeniden üniversiteye çağrıldığım
kâbuslarımın sabah uyanınca ki mutlu sonu.
Ama o fotoğraf karesi. Bu yazı için bile dönüp bakmak istemediğim,
yıllardır gözümü çevirdiğim o fotoğraf karesi.
Fotoğraftaki büyük beyaz şapkalı kadın annem. Hayatında ilk defa
böyle bir şapka taktığı anlaşılıyor olmalı. Tören akşama doğru,
güneş batarken başlamamış olsa belki çok dikkat da çekmezdi. Belki
uzun eteğinden şüphelenenler çıkardı.