Bilimsel analiz yapmazsanız, ya kendinizi gaza getirirsiniz, ya da yaklaşmakta olanı göremeyip hazırlanmaz ve fırsatı kaçırırsınız. Açan bir çiçeğin baharın habercisi mi olduğunu, yoksa zamanını şaşırmış bir çiçek mi olduğunu kavrayabilmek için iklimleri bilmek gerekir. Kitle hareketlerinde, diğer bir deyişle, sıradan insanların, yani geçim derdindeki milyonlarca insanın davranışlarını kavramada da bilimsel yöntemler kullanmak gerekir.
SIRADAN İNSANLAR NE ZAMAN HAREKETE GEÇER?
Kitleler tedbirlidir; mecbur kalmadıkça kendilerini tehlikeye atmazlar. Günlük geçim derdinde olan milyonlarca insanın yalnızca düzen içinde durumlarını iyileştirmek için değil, onun ötesinde düzeni değiştirmek için harekete geçebilmesi için iki önkoşul vardır. Birincisi, çok ciddi bir mutlak yoksullaşmadır; insanların hayat şartlarında ciddi bir kötüleşmedir. Diğer bir deyişle, oturdukları minderin cidden tutuşması ve altlarını iyice yakmasıdır. İkinci önkoşulsa, ayağa kalktıklarında ibreti alem için ezilmeyecekleri algısıdır; diğer bir deyişle, siyasal iktidarın zayıflamış ve kitle eylemlerine müdahale gücünü önemli ölçüde yitirmiş olmasıdır. Bu iki önkoşul oluşmadan, kitleler harekete geçmez. Ağzınızla kuş tutsanız, öncü unsurlardan oluşan güçlü bir örgüt kursanız bile, kitleleri harekete geçiremezsiniz. Bu iki koşul oluşmuşsa, kimse kitlelerin hareketlenmesini engelleyemez.
1960’LARDA MUTLAK YOKSULLAŞMA YOKTU
1968’de olmayacak duaya amin dendi ve büyük bir yenilgi yaşandı. Kitleler bir mutlak yoksullaşma değil, zenginleşme yaşıyordu. Memurların yaşadığı yoksullaşma da, düzen sınırları içinde 1970 yılında fazlasıyla telafi edilebildi.
1963 yılında 275 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu’nun kabul edilmesinin ardından toplu iş sözleşmeleri yaygınlaştı. Bu durum, gerçek işçi ücretlerinde önemli artışlar sağladı.