Türkiye ekonomisi giderek daha da derinleşen bir kriz yaşıyor. Açıklanan milli gelir artış rakamları bu krizi yansıtmıyor. İşverenlerin şikayetleri her geçen gün artıyor. Kentlerin en işlek caddelerinde geçmişte büyük hava paraları ödenerek kiralanabilen dükkanlar bugün boş; bir bölümü kiralık, bazıları satılık.
Halkımız son derece sağduyuludur, kısa vadeli çıkarlarını çok iyi bilir, ekonomik sorunlarına öncelikle en risksiz ve en düşük bedelli yollardan çözüm bulmaya çalışır, olağanüstü tedbirlidir, hayal dünyasında yaşamaz, son derece gerçekçidir. Yaşadığı sorunlardan genellikle hükümetleri sorumlu tutar. Bu nedenle de tepkisini seçim sandığına yansıtır. Sorunların artmasına karşın sandık çok gecikirse ve iktidarın zayıfladığı biçiminde bir algı yaygınlaşırsa, kitle eylemleri kendiliğinden gelişir.
1998-2002 krizi sonrasındaki gelişmeler, bu sürecin en somut olarak yaşandığı örneklerden biridir.
KRİZ VE SEÇİMLERE YANSIMASI
Türkiye ekonomisinde çok önemli bir kriz 1998-2002 yıllarında yaşandı. Sabit fiyatlarla GSMH 1998 yılında yüzde 3.9 oranında arttı ve 1999 yılında yüzde 6.1 oranında azaldı. 2000 yılındaki yüzde 6.3’lük bir artışın ardından, yüzde 9.4 oranında bir küçülme yaşandı. Kişi başına sabit fiyatlarla GSMH ise 1998 yılında yüzde 2.0 oranında artarken, 1999 yılında yüzde 7.8 oranında küçüldü. 2000 yılındaki yüzde 4.2 oranındaki artışın ardından 2001 yılında yüzde 11.0 oranında bir azalma gerçekleşti.
Bu krizin yarattığı sorunlar, bu yıllarda koalisyon hükümetinde yer alan siyasi partilerin oy oranlarını ciddi biçimde düşürdü.