Türkiye, tarihinin en önemli değişimlerinin arifesinde. Gelişmelere umutla bakmak gerek. Bakışınızı görünüşle ve size sunulanla sınırlamaz, gelişmeleri bilimsel biçimde analiz ederseniz, Türkiye’de koşulların devrim doğrultusunda olgunlaşmakta olduğunu görebilirsiniz.
Devrimler veya büyük toplumsal ve siyasal dönüşümler şartların olgunlaşmasına bağlıdır. Şartlar olgunlaşmadan ve kitleler açısından başka çare bırakmadan büyük dönüşümler yaşanmaz. 15 Mayıs 1919 günü Yunanlılar İzmir’e çıkmasaydı, Mustafa Kemal Paşa’nın Bandırma Vapuru’na binişi gecikebilirdi. İngilizler 16 Mart 1920 günü İstanbul’da Meclisi Mebusan’ı basıp kapatmasaydı, 23 Nisan 1920 günü Ankara’da Büyük Millet Meclisi açılamazdı. Şartlar olgunlaşmadan kitlelerin harekete geçeceği beklentisine girerseniz, büyük bedeller ödersiniz.
ENGELS’İN NOTU
Bu konuda Frederick Engels’in anlayışını Karl Kautsky şöyle anlatıyor: “‘Biz beklemeyi öğrendik’ dedi Engels bana, ‘ve şimdi siz de sizin zamanınızın gelmesini beklemeyi öğrenmelisiniz.’ Ancak bu bekleme ile kollarınızı kavuşturup ağzınızı açarak kendiliğindenci gelişmenin kızarmış güvercinlerinden birinin boğazınızdan aşağıya uçmasını beklemeyi kastetmedi; örgütleme ve propaganda çalışmasıyla, yorulmak bilmez bir çalışmayla beklemeyi kastetti.” (Karl Kautsky, Frederick Engels, His Life, His Work and His Writings, Chicago, 1899, s.27)
Bağımsız ve demokratik bir Türkiye ve sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya arzulayanlar onyıllardır ülkemizde Kemalist Devrim’in geliştirilerek tamamlanacağı bir süreç için mücadele ediyor. Bazıları, bu büyük toplumsal ve siyasal dönüşümün maddi şartlarının henüz olgunlaşmadığı dönemlerde, büyük bedellere malolan girişimlerde bulundu. Bazıları, şartlar olgunlaşmadı, diyerek, kollarını kavuşturdu ve şartların olgunlaşacağı günleri bekledi. Bazıları da şartların olgunlaşmasını beklerken, şartlar olgunlaştığında kitlelere öncülük edebilecek örgütsel yapıları ve kadroları oluşturmaya çalıştı.
Şimdi galiba bu üçüncü grubun beklentisi gerçekleşiyor. Galiba bizim de zamanımız geliyor.