Türkiye’nin onayladığı ve doğrudan uygulanırlık kazandırdığı
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmelerinde çok geniş bir
grev/direniş hakkı vardır. Bu düzenlemelerle iç mevzuatımızın
çeliştiği durumlarda, Anayasanın 90. maddesinin emredici hükmü
nedeniyle, uluslararası sözleşmenin uygulanması gerekir. Diğer bir
deyişle, çelişen iç mevzuat hükümleri “yok”tur, “zımnen mülga”dır.
Anayasanın bu emredici düzenlemesine karşın, 4857 sayılı İş
Kanununda, barışçıl iş durdurmalarında işverene işçileri
tazminatsız olarak işten çıkarma yetkisi verilmektedir. Yasaya
göre, işveren bu yetkiyi eylemden sonraki 6 işgünü içinde
kullanabilir.
“4857/25/II/h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri
kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.”
İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu işleri yapmamasının bir biçimi,
iş durdurma veya yavaşlatma türü eylemlerdir.
Diğer biçim ise, işçinin fazla çalışma ve/veya hafta tatili veya
genel tatillerde çalışma konusunda peşin onay vermesine ve işe
çağrılmasına karşın göreve gelmemesidir. İşçiler işe girerken veya
daha sonra imzaladıkları belgeyle fazla çalışma yapmaya peşin rıza
vermişlerse, fazla çalışmadan kaçındıklarında işverene tazminatsız
çıkış imkanı tanırlar.
Bu konulardaki bazı Yargıtay kararları şöyledir (Uğur Ocak, Feshe
Bağlı İşçilik Alacakları, Ankara, 2015):
FAZLA ÇALIŞMADAN KAÇINMAK
“Fazla çalışmaya rıza gösterip çalışmaya kalmayan işçinin
sözleşmesinin feshi haklıdır. (...) Davacının 4857 sayılı Yasa
döneminde 2.1.2004 tarihli fazla çalışmaya onay veren yazısına
rağ...