Ekonomik büyüme ve kalkınma, üretimin artırılması iyidir. Ancak
bu süreçte dikkat edilmesi gereken bazı noktalar var.
1970’lere kadar uluslararası işbölümünde, gelişmiş kapitalist
ülkeler sanayi mallarını üretir ve azgelişmiş ülkelere satardı.
Azgelişmiş ülkelerin göreviyse hem bu sanayi mallarına pazar
sağlamaktı, hem de bu malların üretimi için gerekli olan
hammaddeleri satmaktı.
1946-1973 dönemi olarak belirlenebilen kapitalizmin altın çağında
sermaye birikimi arttı, ulusötesi şirketler oluştu. Gelişmiş
kapitalist ülkelerde işgücü maliyetleri de yükseldi.
Ulusötesi şirketler, taşımacılık ve iletişim alanlarındaki büyük
gelişmelerden yararlanarak, 1970’li yılların ikinci yarısından
itibaren üretimi küresel düzeyde gerçekleştirmeye ve yönetmeye
başladılar. Dünyada yeni bir işbölümü gündeme geldi. Öncelikle
emek-yoğun sektörlerden başlayarak, imalat sanayi üretimi Çin Halk
Cumhuriyeti’ne ve azgelişmiş ülkelere kaydırılmaya başlandı.
Azgelişmiş ülkeler, ulusötesi şirketlere vergi avantajları
sağladılar; işçilik giderlerini olağanüstü düzeyde düşürerek
sermaye çekmeye çalıştılar. Turgut Özal’ın Japon sanayicilerine
yaptığı çağrı hatırlardadır. ‘Burada ücretler düşük, bundan
yararlanın’ diyordu. Üretim ve ihracat artırıldı; ancak bunun
faturasını, 1983-1989 döneminde satınalma güçleri yarıdan aza ve
bazı durumlarda 12 Eylül öncesindeki ücretlerin yüzde 36’sına
gerileyen işçiler ödedi.
İŞÇİLERİN TEPKİSİ SERT OLDU
24 Ocak istikrar programı, ihracata dayalı büyüme veya sanayileşme
stratejisinin hayata geçirildiği il...