Kapitalizm insanların ihtiyacının karşılanmasına dayalı bir üretim ve hizmet sunumu sağlamaz. Amaç, işyeri sahibinin kârının en üst düzeye çıkarılmasıdır. Bu anlayış, sağlık hizmetlerinde en acımasız bir biçimde görünür. Ancak diğer ürünlerde de geçerlidir.
HASTA MISINIZ, MÜŞTERİ Mİ?
Hastalandınız. Bir sağlık kuruluşuna başvurdunuz. Size iki türlü yaklaşılabilir.
Birinci tür yaklaşım, sizi veya sizin aracılığınızda Sosyal Güvenlik Kurumu’nu yolunacak bir kaz gibi gören anlayıştır. Dükkana gelmiş müşterisiniz. Elmanın veya buzdolabının iyisini anlayabilirsiniz ancak sağlık hizmetinin iyisini bilmezsiniz. Size sağlık hizmeti satanlar, sizin bu alandaki bilgisizliğinizden azami biçimde yararlanmaya çalışırlar. Onlar için sizin hastalanıp hastalanmamanız hiç önemli değildir. Tam tersine, hastalanmanızı isterler. Hastalanacaksınız ki, onlar para kazansın, kârları artsın. Hastalanacaksınız ki, ilaç şirketleri, tıbbi araç gereç üreten şirketler ürünlerini satabilsin, hastanelerin yatakları boş kalmasın. Gereksiz ameliyatlar yapılacak ki, hastaneler kâr etsin. Bazı hekimler bu anlayışla hareket etsinler ki, hastane sahipleriyle ilaç ve tıbbi araç gereç şirketlerinin kârları artınca, onlara da sofra kırıntıları verilsin.
İkinci tür yaklaşım, önce sizin hastalanmamanız için gereken önlemleri alır. Sonra, tedavinizi, size uzun vadede en az zarar verecek ve vücudunuzun savunma sistemlerini güçlendirecek biçimde sürdürür. Gereksiz ilaç kullanmaz, gereksiz tetkik yaptırmaz. Böylece tedavinizin topluma maliyetini de düşük tutar. Bu yaklaşımda hekimin karşısına çıktığınızda yolunacak kaz değilsiniz, sorunlarına çözüm bulunmaya çalışılan hastasınız, bir insansınız.
Hangi yaklaşımda hekime güvenirsiniz?