1919 yılında kurulan Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sendikal hak ve özgürlükler ve temel işçi hakları konusunda çok önemli düzenlemeler getiriyor. Devletlerin üye olduğu, işverenlerin de önemli ölçüde etkileyebildiği bu örgüt, nasıl oldu da, yaptırım gücünün olmamasına karşın, böylesine hak ve özgürlükleri tanıdı?
Bu soruya yanıt verebilmek için önce 1919 yılına, ardından da soğuk savaşın en sert biçimde yaşandığı 1948-1953 dönemine gideceğiz.
1919’DA NELER OLDU?
Bolşevikler 1917 yılı Kasım ayında Rusya’da iktidara geldi. Beklentileri ve umutları, Rus Devrimi’nin Avrupa devrimlerinin öncüsü ve tetikleyicisi olmasıydı. Özellikle Almanya’da bir devrimin gerçekleşmesini dört gözle bekliyorlardı. Gerçekten de Almanya’da ve Macaristan’da işçi ayaklanmaları oldu, sovyetler kuruldu. Başka ülkelerde de yaygın işçi eylemleri ortaya çıktı. Ancak Avrupa’nın sosyalistleri Bolşevikler’den farklıydı. Bolşevikler Çarlığın baskısına karşı onyıllardır zor koşullarda mücadele ediyorlardı. Avrupa’nın emperyalist ülkelerinin sosyalistleri ise emperyalist sömürünün sağladığı demokratik ortamda legal mücadele içindeydiler. Avrupa’daki girişimler başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun üzerine Bolşevikler, 1919 yılı Mart ayı başlarında Komünist Enternasyonal’i (Üçüncü Enternasyonal veya Komintern) kurdular. Bir dünya komünist partisi niteliğindeki Komintern, Avrupa’da devrim örgütleme çabasına girdi.
Komünistlerin amacı, Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı çok büyük tahribatla kapitalizme tepki duyma eğilimi güçlenmiş olan işçi sınıflarını örgütlemek, kapitalizmi yıkmaktı.
Emperyalist ülkelerin devletlerinin, sermayedar sınıflarının ve kapitalizmi destekleyen sendikalarının buna tepkisi ise ILO’yu kurmak oldu. Kapitalizmi yıkmaya çalışan Komintern’e karşı, kapitalizmde reformlar yaparak kapitalizmi işçiler açısından daha yaşanılır bir hale getirmeye çalışan Uluslararası Çalışma Örgütü’nü (ILO) kurdular.