Sol gelenekten gelenlerde görülen yaygın hastalıklardan biri, kendilerinin çok akıllı, işçilerin ise, en nazik ifadeyle, kendileri kadar akıllı olmadığını düşünmektir. Bu nedenle “işçileri bilinçlendirmeye” çalışırlar. Kendi siyasi partileri işçilerden oy alamadığında da bu durumu işçilerin bilinçsizliğine bağlarlar. İşçilerin kapitalizme karşı çıkmadığından ve siyasi mücadele vermediğinden yakınırlar.
Halbuki işçi sınıfını anlamaya çalışsalar, işçilerin siyasal tercihlerinin büyük çoğunlukla kısa vadeli çıkarlarıyla uyumlu olduğunu anlayacaklar. Bunu yapmayanlar bir süre sonra, “bu işçilerden bir halt olmaz,” diyerek umutsuzluğa kapılır veya kitleden kopuk radikal eylemlere yönelirler.
Ben kapitalizme karşı bir insanım. Kapitalizmin baskı ve sömürü düzeni olduğunu, insanları bireycileştirip bencilleştirdiğini, kâr amacıyla üretimin doğayı tahrip ettiğini düşünüyorum. Ancak kapitalizmin insanların yaşam standartlarını yükseltebildiğine de gözlerimi kapamıyorum. Kapitalizmin ne zaman insanların yaşam standartlarını gerileceğini ve bu nedenle insanların tepkisini çekeceğini anlamaya ve öğrenmeye çalışıyorum.
Temel varsayımım da, insanlarımızın son derece akıllı, kurnaz, kısa vadeli çıkarlarını çok iyi bilen, aşırı derecede ihtiyatlı, “adamını bulma” konusunda olağanüstü usta, çok mecbur kalmadıkça risk almaktan kaçınan, gerektiğinde geri adım atıp zamanı kollamayı bilen kişiler olduğu.
DP DÖNEMİNDE İŞÇİLER
1950’li yılların işçilerinin büyük bölümü Demokrat Parti’ye oy verdi. Aptal ve cahil miydiler? Kesinlikle hayır. Aldatıldılar mı? İşçilerin aldatıldığını zanneden aldanmaktadır.