Türkiye ekonomisi giderek daha da derinleşen bir ekonomik krizin içinde. Kriz sokaklara yansıdı. Her kentte anacaddede eskiden yüksek hava paralarıyla kiralanabilen dükkanlar boş. Ara sokaklarda sahibi ve faaliyet alanı sürekli değişen küçük işyerlerine rastlıyorsunuz. Büyük sermayenin perakende ticarete girmesiyle birlikte bakkal, manav, kasap, kırtasiyeci, züccaciyeci, vb işyerlerinin yaşama imkanı giderek daha da azalıyor. İşyerleri, ellerindeki olanakları sonuna kadar kullanarak ayakta kalmaya çalışıyor. Piyasada müthiş bir nakit sıkıntısı var. Eline nakit geçen, borcunu ödemek yerine, daha kötü günler için yedek oluşturmaya çalışıyor. Artırılan faizler dövizdeki artışı bir süre dizginleyebilse bile, yükselen enflasyonun sonuçları daha da kötü olacağa benziyor.
EKONOMİK KRİZ İŞÇİ SINIFINA YAVAŞTAN YANSIYOR
Bu sıkıntılar işçi sınıfına da yansımaya başladı. Hükümet, elindeki son olanakları kullanarak, ekonomik krizin kitleler üzerindeki olumsuz etkilerini 24 Haziran’a kadar ertelemeye çalışıyor. Ülkeyi yönetemeyen AKP, son kozlarını oynuyor. Seçim çalışmaları sırasında adayların sürekli ekonomik koşullara ilişkin vaadlerde bulunması, durumun ne kadar vahim olduğunun göstergelerinden biri. Tüm siyasi partilerin ekonomik sorunlara ağırlık vermesi, insanların siyasi tercihlerinde ekonominin önemini de gösteriyor. İnsanlarımız saf veya cahil değil; davranışlarını (biraz gecikmeli de olsa) ekonomik çıkarlarına göre belirleyen mantıklı kişiler.
Bu olumsuz gelişmelerden en fazla etkilenecek olan, yaşamını bir başkasına ait işyerinde çalışarak kazanabilen işçi sınıfı.
24 Haziran ve 8 Temmuz sonrasında krizin yükünü işçi sınıfının omuzlarına yıkmaya yönelik girişimler daha da yoğunlaşacak. Seçim çalışmalarında işçileri gündemdeki tehlikeler konusunda uyarmakta yarar var.
Neler olacak?