Türkiye’nin dış politikasında köklü değişikliklerin yaşandığı çok önemli bir süreçten geçiyoruz. Ancak bu süreçte Türkiye’nin dış politikasında ciddi yalpalamalar da yaşanıyor. Bir taraftan Atlantik sisteminden kopma eğilimi güçleniyor, diğer taraftan ABD ve AB ile ilişkilerde bazen küllenmiş ateşte yeniden canlanma eğilimleri görülüyor.
Ne oluyor?
Mesele yalnızca bir kişinin kaprisleri veya zaafları mı? Yoksa Türkiye’nin bir bütün olarak onyılların birikimiyle yaşadığı bir ikilem mi?
Türkiye’nin 1946 yılından beri dahil olduğu Atlantik sisteminden kopması o kadar kolay mı? Bu süreçte hangi etmenleri dikkate almak gerek? Hangi eğilim başat; hangi olaylar, zayıflamakta olanın etkisi hâlâ devam eden kalıntıları?
ATLANTİK’TEN KOPMA DİNAMİĞİ
Türkiye artık Atlantik sisteminden kopuyor. Bu süreç, bir kişinin iradesine bağlı değil. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel politikalarında bir değişiklik söz konusu. Bir kayığın yönünü bir kürek darbesiyle çevirebilirsiniz. Ancak Türkiye Cumhuriyeti gibi büyük bir devletin temel politikalarının değişmesi, bir uçak gemisinin rota değiştirmesi gibidir; yavaştır.
Türkiye’yi Atlantik sisteminden koparan ana etmen, ABD ve AB emperyalizminin Türkiye’yi parçalama girişimleridir. Türkiye’nin devlet ve millet olarak bütünlüğünün korunmasının yolu, Atlantik sisteminden kopmasından ve güvenlik ihtiyacını Avrasya ile ilişkiler yoluyla karşılamasından geçmektedir. Bir dönem yalnızca anti-emperyalistlerin yaptığı bu değerlendirme, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel politikası oldu. 1962 ve 1964 yıllarında ABD’ye duyulan g&u...