Burası dünya, hayat insanların çoğunluğuna gül bahçesi vadetmiyor. Ayette de bildirildiği gibi dünya oyun ve eğlenceden ibaret değil. Ne tuhaf ki insanın derdi de dermanı da yine insan. Ayrı yaşamak mümkün olmadığına göre birbirimizin hikayesine hakikatine eğilmekle adaletli eşitlikçi ilişkiler kurmakla mükellefiz. Ayaklarımızı kibirle üstünlük iddialarıyla yere sert vururken, başımız dağlarla yarışırcasına göğe ererken, herkese gülücük dağıtırken, tehdit savururken ezelden ebede büyük bir hikayenin aynı zamanda kendi küçük hikayemizin içinde yol alıyoruz. Hikaye sanatı yüzleşme makamı. Burada kimse kimseye başöğretmenlik yapamaz, bir şey öğretmeye kalkışamaz, ideolojilerin bayrağını dalgalandırma yeri de değildir. Hikaye insanla aramızdaki kilometreleri kuş uçumuna indirir, sonra bir dürbün bakışı sonra kalp atımı derken, iki insanı ya da binlerce insanı birbirine yaklaştırır, uzağı yakın eder, görülmeyene ayna tutar, bilinmeyenin perdesini aralar, yaraların üstünden geçer. Son zamanlarda beni en çok etkileyen kitaplardan birine getireceğim sözü, Arizona’da yetişmiş birçok ödül almış olan Amerikalı yazar Adam Johnson’ın ‘George Orwell Arkadaşımdı’ adlı öykü kitabına. Her biri elli sayfalık altı uzun öykünün yer aldığı kitapta raydan çıkan hayatlarını yoluna sokabilmek için güç toplamaya, bir patika olsun yol bulmaya çalışan insanların öyküleri var.