Hayvan ne derin muamma. Onların çeşitli sebeplerle kalplerinin kırıldığını, küsüp içlerine kapandıklarını, kendi aralarında nice sorunlar yaşadıklarını, türlü çeşit korkularını bilmiyoruz. Yağmurlarda ıslanıp bir barınak bulamayınca bizim gibi bronşit, grip, nezle hatta verem olduklarını da. Kanser olup kimseler bilmeden bir kuytuda inleyerek ölüşlerini de. Betonlarla kaplı şehirlerimizde ortalıkta sürekli yiyecek ararken, itilip kakılırken çarpıyorlar gözümüze. Bir de meş’um haberler. Bazı kişiler onları topluca zehirliyor, zevk için ayaklarını, bacaklarını, kuyruklarını kesip gözlerini oyuyor, yeni doğmuş kedi ve köpekleri poşetlere koyup ağzını bağlıyor, bazen de işkence ve tecavüzle kan kusturup depresyona sokuyorlar. Yollarda arabaların altında kalıp üzerlerinden defalarca geçilenler, ara sokaklarda ise kasten ezilip ölenler sakat kalanlar. Bu toplumda hayvanlara işkence ve kötü muamele kimi insanların eğlencesi.
Mahallemizde bir çocuğa şahitlik etmiştim, on yaşlarında, işi yeni doğmuş yavru kedileri anneden ayırıp çok uzaklardaki apartmanların bahçesine atmak ve okula gidip gelirken çaresizliklerini ve acı miyavlamalarını izlemek. Öğrenilen ve aktarılan bir eğlence olarak ele alınması, okullarda ailelerin açıklarını telafi edecek eğitimlerin verilmesi ne kadar da lüzumlu.