İnsan hakları birçok insanın sözünü ettiği fakat dünyada ancak bir avuç insanın gerçek manada cansiperane ilgilendiği evrensel bir mesele. Hayata gözlerimizi açmamızla birlikte içine yuvarlandığımız temaşa denizi; ayrımcılık, eşitsizlik, hakkaniyetsizlik, üstünlük iddiaları, büyük balıkların küçük balıkları yutması. Kişisel hesapları, bencilliği, boşvermişliği, beyhudelik duygusunu aşıp hak ve adalet arayışı için bir araya gelen, kişisel çalışmalarına, öz yaşamına ayıracağı mesaiyi mağdurlar için harcayan insanlara hep minnet duymuşumdur. Lale Müldür’ün dizelerini hatırlatırlar bana: Tanrının yağmura benzeyen hizmetçileri vardır. Toprağa düşünce mısır, denize düşünce inci olurlar *** Unutmayalım ki Mavi Marmara’ya binip Gazze ablukasını kaldırmak için yola çıkan sayısız milletten insan da, Filistin halkının acılarını dindirmek, seslerini duyurmak, yıkımları durdurmak için canını veren Amerikalı aktivist Rachel Corrie de bu sınıftandı. Hiçbir çıkar gözetmeden hak hukuk adalet ve insanlık için konforlu hayatlarını bırakıp başka insanlar için tehlikeli sulara açıldılar. Türkiye’de de cumhuriyete geçiş süreci çok sancılı oldu. Yeni bir millet yaratma despotizmi uğruna toplumun bir arada yaşayan kimlikleri örselendi, aidiyetler ağır hasar gördü, koca bir milletin inancı arkaik olarak tanımlandı, İslamın bütün tezahürleri aşağılandı, Kürtler yok sayıldı ve daha sayısız hak ihlali yaşandı. Başörtülü gençlere yönelik yurt sathında yaygın ağır ayrımcılık esnasında Boğaziçi Üniversitesi erkek öğrencilerinin yasakları protesto için başörtüsü takıp yaptığı eylemleri, akademisyenlerin ‘öğrencime dokunma’ kampanyalarını ve daha nice bireysel ya da örgütsel desteği çabayı unutmak mümkün mü? 5 Temmuz 2017’de Büyükada’da insan hakları çalışmaları yapan çeşitli STK’ların yönetici ve üyeleri gözaltına alındı ve tutuklandı. Çok ağır suçlamalar hukuki olarak değil de basın iddiası olarak yer aldı.