Sabah sekizde Mecidiyeköy’de biriyle buluşacağım. Saati kurdum ama ya uyanamazsam vesvesesi yüzünden derince uyumak ne mümkün. Hazırlanmaya başladığımda sabah ezanı okunmamıştı bile. Issız sokaklarda köpekler başları önde hüzün içinde bir yere yetişecekmiş gibi yürüyorlar. Akasyaların yaprakları yaz günü ne ara sararmış solmuş, hatta dökülmeye başlamış. Mevsimlerin bizi son menzile ulaştırmak üzere bu kadar hızlanması yeni fark ettiğim bir hal. Metrobüs durağına doğru giderken taksi uçuyor uçmasına ama ana caddeler boş değil, trafik çoktan başlamış uyumayan durup durulmayan bir türlü yatışmayan şehirde. Merdivenlerden aşağıya indiğimde ortalık ana baba günü. Metrobüs müdavimi değilim, kırk yılda bir kullanıyorum ya, hemen bir telaş; Mecidiyeköy’e gitmek için Beylikdüzü istikametine binmem gerekir, küçük bir yön hatasıyla kendimi Söğütlüçeşme’de bulmam işten bile değil. Bir de AS olacak ki aracın alnında, Zincirlikuyu’da inip tekrar başka bir araca aktarma durumu olmasın.