1990’da Ankara’dan İstanbul’a taşındık. Nuray Mert’i o yıllarda tanıdım. Dünya siyasetini Ortadoğu’yu Türkiye’yi çok yakından takip eden genç bir akademisyendi. ‘Erken Cumhuriyet Döneminde Laik Düşünce’ başlıklı doktora tezi yakın tarihimizin çok kıymetli bir analizidir. Daha önce de Prens Sabahattin ve Terakki Mecmuası üzerine yüksek lisans tezi yazmıştı. Çeşitli vesilelerle buluştuğumuz zamanlarda konuştuğumuz şeylerle, gazetelerdeki yazıları arasında farklar olmayan özü sözü tam manasıyla bütünlük içinde biriydi. İrili ufaklı iktidarlara, esen rüzgarlara göre tavır değiştirmiyor, katılımcı demokrasi, inançlara özgürlük, bireyin hür iradesi gibi ilkeleri her koşulda takip ediyordu. Darbelere karşı amalı şerhler düşmeyen duruşu, hak ve adalet duygusunun güçlülüğü, dindarların baskı altında tutulduğu zamanlarda büyük takdir topladı. Yakın çevresindeki seküler Kemalist insanlarla ters düşme, yalnızlaşma pahasına başörtülü kadınların haklarını cansiperane savunan yazılar yazdı konuşmalar yaptı. Akademik ikbalinizi kariyerinizi çevrenizi kaybetme riskini göze alarak doğru bildiklerinizi yazıp konuşmak kısa vadede kayıp gibi görünür ama aslında insan kalmanın altın anahtarı.