Ürkütücü bir şah varmış, azıcık öfkelenirse, hemen kelle alırmış. Sultan bu şaha elçi göndermek istemiş. İstemiş ama kimi gönderecekler, mangal gibi yürek ister, aranmış taranmış, şöyle gözünü budaktan sakınmayan, altı okka bir delikanlı bulmuşlar, gider misin diye sormuşlar, giderim demiş. Hadi uğurlar ola demişler, yola çıkmış. Ama, yola çıkmadan önce kendisine pembe incili kaftan almış. Dere tepe gitmiş, şahın sarayına varmış, huzura çıkmış, bir de bakmış ki, ne oturacak divan var, ne koltuk, tabure bile yok. Vay bre densizler, belli ki beni ayakta durmaya mecbur etmek istemişler diye düşünmüş, sırtındaki pembe incili kaftanı şak diye çıkarmış, yere sermiş, üstüne oturmuş. Şah mosmor olmuş tabii… Babayiğit delikanlı uzatmış sultanın mektubunu, sonra da müsaade bile istemeden kalkmış, kapıya yürümüş. Salon buz kesmiş… Şahın vezirleri pembe incili kaftanı yerden alıp, bunu unuttun diye arkasından seslenmişler. Bizim koçyiğit delikanlı, şöyle bir gülümsemiş yandan yandan, biz yere serdiğimizi bir daha sırtımıza komayız demiş, çıkmış gitmiş. Şah gene morarmış, pembe incili kaftana bakakalmış filan.
★
Rahmetli Ömer Seyfettin edebi açıdan mükemmel yazmış...