1931 sonbaharıydı.
Hukukçularla, tarihçilerle, sanatçılarla oturulan Dolmabahçe’deki
sofranın o akşamki konusu eğitimdi.
Her servis tabağının yanında birer not defteri vardı, konuklar hem
sohbet ediyor, hem not alıyordu.
Yemek bahaneydi…
Demokrasi sofrasıydı.
Özgürce konuşuluyordu.
Herkes fikrini açık açık dile getiriyordu.
Aydın milletvekili Reşit Galip gözünü budaktan sakınmayan bir
yurtsever, lafını esirgemeyen atak bir devrimciydi.
Masanın başında oturan Mustafa Kemal’in Harbiye’den öğretmeni olan
Milli Eğitim Bakanı Esat Sagay’ı hayli sert dille eleştiriyordu,
neredeyse gericilikle suçluyordu.
Mustafa Kemal dayanamayıp “burada bulunmayan hocam hakkında böyle
konuşmanıza müsaade edemem, onun da bulunduğu ortamda konuşursunuz”
deyince, Reşit Galip öfkeyle kafa tuttu… “Biz karşılık beklemeden
yırtık gömlekle çalışıyoruz, siz bizi azarlıyorsunuz”
deyiverdi!
Sofra tel gibi gerilmişti.
Mustafa Kemal babacan ses tonuyla karşılık verdi. “Yoruldunuz
artık, buyrun istirahat edin” diyerek, kibarca sofradan kalkmasını
istedi.
Ama, Reşit Galip geri adım atmadı, tam tersine iyice diklendi.
“Burası sizin sofranız değil, milletin sofrası, milletin işlerini
görüşüyoruz, burada oturmak sizin kadar benim de hakkım” dedi!
Hava iyice buz kesmişti.
Memleketin en güçlü insanı Mustafa Kemal, dünya demokrasi tarihine
geçecek bir davranışta bulundu…
“Öyleyse ben kalkayım” dedi!
Kalktı, salondan çıktı.
Bu hadise kulaktan kulağa yayıldı.
Ankara’ya dönen Reşit Galip her girdiği ortamda eleştiriye
uğruyordu, ölçüyü kaçırdığı için mahçuptu.
Tatsızlığa yine Mustafa Kemal son verdi.
Bir hafta kadar sonra Reşit Galip’i yine sofraya davet etti, her
zamanki sıcaklığıyla hiçbir şey olmamış gibi sohbet etti.
Ve hatta…
Fikirlerini savunmak için karakterinden taviz vermeyen, zoru
görünce eğilip bükülmeyen, kendisine bile kafa tutmaktan çekinmeyen
bu yürekli devrimciyi Milli Eğitim Bakanı yaptı!
★
Andımızı…
Reşit Galip yazdı.