“Bugün Ankara’da son günümdü, başkente her gelişimde olduğu gibi yine Atamızı ziyaret etmeden ayrılmak istemedim. Anıtkabir’e gittim. Karşılaştığım manzara kahrediciydi. Atatürk’ün mekanı kendi ordusu tarafından terkedilmişti desem yeridir… Çocukluğumdan beri ne zaman gitsem, Anıtkabir’in her köşesinde muhafız alayının yanısıra, sivil kıyafetli, özenle seçilmiş, boylu poslu askeri personel bulunurdu. Ata’ya ve o mekana saygıda kusur edilmemesi için, özellikle lahitin bulunduğu ana salonda düzensizliğe izin vermezler, gerekirse usulca müdahale ederler, herkesin özenle hareket etmesini sağlarlardı. Bugün o koskoca lahit salonunda sadece bir temizlik görevlisi vardı. İnsanlar öbekler halinde lahitin önünde birikmişti, adeta çarşıda gezer gibi yüksek sesle muhabbet ediliyordu, hatta, salonun köşelerinde yere bağdaş kurup oturmuş, yorgunluk atanlar bile vardı. Hışımla çıktım, ilk gördüğüm askeri personelin yanına gittim, bu saygısızlığa nasıl gözyumulduğunu sordum. Bir dokun bin ah işit derler ya, öyle oldu, ‘maalesef biz de bu durumdan çok rahatsızız ama, artık buraya yeterli personel vermiyorlar, Anıtkabir’in devasa alanında o kadar az kişiyiz ki, yetişemiyoruz, lütfen gerekli yerlere şikayetlerinizi yapın’ cevabını verdi. Anıtkabir’den bu duygularla ayrılırken, hem şaşırtan, hem kahreden bir başka manzarayla karşılaştım. Anıtkabir sınırları içindeki ağaçlık alanlara girmek yasaktır ama, çoluklu çocuklu bazı aileler ağaçların arasına girmiş, yiyecek-içecek, oturmuşlardı, utanmasalar piknik yapacaklardı! Çıkış kapısındaki personele parmağımla işaret ederek gösterdim, görmüyor musunuz dedim, hemen müdahale edeceğiz filan dediler ama, bugün gitsem aynı pespayeliğin devam ettiğinden eminim.”
*
Duyarlı bir Atatürkçü yurttaşın, dün gönderdiği mesaj bu.