Bi sabah açarsın yandaş gazeteleri…
Manşettesin!
Tek tük değil, koro halinde.
Hepsinde aynı başlıklar kullanılmış.
Belli ki, hepsi aynı merkezden servis edilmiş, yazmadığın yazı,
söylemediğin söz, sanki yazmışsın, sanki söylemişsin gibi, düpedüz
iftira kampanyasına dönüştürülmüş.
Köşe yazarları seni döşenmiş.
Küfür kıyamet, gırla.
Kendi çalıştığın gazete bile tırsar böyle durumlarda…
Susar. Seni savunmaz.
Bu tuhaf sessizlik, okurların aklını kurcalar, acaba diye
düşünürler, içlerine kurt düşer… Ki, zaten istenen de budur.
*
İşte tam o anda, telefonun çalar.
O çok ihtiyacın olan sesi duyarsın.
Her zor günün gibi, gene yanındadır.
“Oğlum, iyi dinle bak şimdi” der.
Bir hatırasını anlatır.
Öyle hatıradır ki o anlattığı… Senin başına gelenin, ne ilk ne de
son olduğunu, bu topraklarda yalakalığın meziyet, dürüstlüğün
eziyet olduğunu hatırlarsın. Bırakmaya niyet etmişken, tekrar
başlarsın.