Sevgili okurlarım, dün sabah saatlerinde
gazeteye geldim. İlk iş olarak günlük gazetelere bakacağım.
“Okuyacağım”diyemiyorum zira birkaçı dışında
okunacak fazla bir şey yok.
Özellikle yandaş gazetelerin tümü aynı. Her gün kendilerine
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Emniyet tarafından verilen
bilgiler ve talimatlarla çıkıyorlar.
Gazetelere ve sonra internet haber sitelerine baktım.
Bundan sonra sıra yarınki (yani sizin şimdi okumakta olduğunuz)
yazıyı yazmaya geldi.
Acaba ne yazmalı!
Dün itibarıyla öyle çarpıcı, içten gelerek yazılacak bir konu
yoktu…
Ama elimiz mahkûm, içimizden gelse de gelmese de, iyi konu olsa da
olmasa da yazmak zorundayız!
Tam bu sırada Şakran (İzmir Aliağa) Kapalı Kadın
Cezaevi'nden çekilen bir faks elime ulaştı.
Gönderen hanım bu yazının yukarıdaki başlığını da mektubunun en
başına kendisi yazmış.
Aynen veriyorum, lütfen dikkatle okuyunuz, bu ülkede neler
olduğunu görünüz.
* * *
“Gönderen Fadime Danışman. Bir annenin
dramı.
Size Şakran Kadın Cezaevi'nden yazıyorum. İsmim Fadime. 12
gündür cezaevindeyim. Ev hanımı ve üç çocuk annesiyim. Eşim
Eğitim-Sen üyesi sekiz yıllık öğretmen. Yedi ay önce açığa
alındı.
İlk üç ay boyunca okuldaki bütün öğretmen arkadaşları eşim
hakkında şahitliğe çağrıldı. Ancak hiçbirinden FETÖ'cü olduğuna
dair bir yanıt alınamadı.
Hesapları incelendi. En ince ayrıntısına kadar soruşturma
geçirdi.
Üç ay dolunca da Milli Eğitim'den çağrılıp ‘Sizin FETÖ'cü
olduğunuza dair bir delile rastlamadık ve delil yetersizliğinden
iki ay daha açıkta kalacaksınız' denildi. Bu söyleneli de dört ay
oldu.
Yaşadığımız maddi sıkıntının boyutunu tahmin
edersiniz.
Üç çocuk, evimiz kira ve ben ev hanımıyım.”
* * *